TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Büyük Çamlıca Camii Konferans Salonu’nda düzenlenen Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı’nda yaptığı konuşmada, Hazreti Peygamberin doğumuna, Mevlid-i Nebi Haftası’na denk gelen bu etkinlikte emeği geçenleri tebrik etti.
Sözlerinin başında, Afganistan’ın Herat vilayetinde meydana gelen depremler dolayısıyla Afganistan halkına geçmiş olsun dileklerini ileten Kurtulmuş, depremler dolayısıyla çok sayıda vefat haberinin gelmeye başladığını, Afganistan’ın en az hasarla bu deprem felaketinden kurtulması ve bir an evvel de acıların hafifletilmesi temennisini dile getirdi.
Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın, Türkiye’de önemli bir gelenek haline geldiğini aktaran Kurtulmuş, “Bu vesileyle sadece kendi kültürel, medeni değerlerimiz içerisinde, camilerimizin yerini ve önemini bir kere daha hatırlamış oluyor, aynı zamanda da üzerimize düşen sorumlulukları bir kez daha gözden geçirerek adımlarımızı daha kuvvetli atmaya gayret ediyoruz.” diye konuştu.
Camilerin “bir istikamet ayarlama merkezi olması”nın sayılabilecek en önemli vasıflarından birisi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, dünyanın dört bir tarafındaki camilerde insanların, dünyanın merkezi olan, kâinatın belki de nazargah-ı ilahisi olarak görülebilecek Kabe-i Muazzama’ya yöneldiğini, bunun da Müslümanların bir ve beraber olduğunu, aynı istikamete yöneldiğini gösterdiğini ifade etti.
Camilerin, “tarih boyunca şehirlere vurulan birer mühür olması”nın bir diğer özelliği olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, “Maveraünnehir medeniyetinden Endülüs medeniyetine kadar, Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan, Afrika’nın güneyine kadar bütün bu coğrafyada Müslümanlar, her dönem içerisinde yaşadıkları şehirlere medeniyetlerinin, inançlarının bir mührü olarak camileri koymuşlardır.” dedi.
– “Büyük Çamlıca Camii, Türkiye’nin Müslüman milletlere kazandırdığı önemli anıtsal camilerimizdendir”
Kurtulmuş, camilerin aynı zamanda günlük yaşayışın merkezi olduğunu da belirtti.
Bugün de Müslümanların yaşadıkları yerlere camiler üzerinden kendi medeniyetlerini ve kimliklerini nakşettiklerini ifade eden Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Bugün dünyada Müslüman milletler, yaşadıkları çağa damga vurmak bakımından çok güzel camiler inşa ediyor. Fas’tan Endonezya’ya kadar şaheser diyebileceğimiz, anıt eserler diyebileceğimiz çok sayıda eser inşa edilmiş ve bundan sonraki nesillere bırakılmıştır.
Fas’ın Rabat kentindeki Kral Hasan Camii, şaheser eserlerden birisidir. Aynı şekilde Umman’da Sultan Kabus Camii, fevkalade büyük bir anıtsal eserdir.
çinde bulunduğumuz ve şu anda konferans salonunda bu etkinliği icra ettiğimiz Büyük Çamlıca Camii de Türkiye’nin son yıllarda Müslüman milletlere kazandırdığı önemli anıtsal camilerimizden birisidir. Emeği geçen herkese, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere şükranlarımızı ifade ediyoruz.”
Milletin, camilere hizmet etmeyi de büyük bir şeref olarak telakki ettiğini dile getiren Kurtulmuş, Müslümanların kalbi mesabesindeki Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Nebevi’ye hizmet etmek bu milletin en büyük şiarlarından birisi olduğunu aktardı.
Kurtulmuş, Mescid-i Aksa’ya hizmet etmenin de Müslüman milletin, kendisi için temel ödev olarak kabul ettiği sorumluluklardan olduğunu vurguladı.
Mescid-i Aksa’ya, Mescid-i Nebevi’ye ve Mescid-i Haram’a hizmet etmenin, bu milletin tarihi borçlarından birisi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün maalesef Mescid-i Aksa’nın uzun yıllardır devam eden işgal ve saldırılar altında bulunmasını büyük bir kederle, üzüntüyle hep beraber izliyoruz. Dört asır boyunca Filistin topraklarında hükümran olan ecdadımız Müslümanları, Hristiyanları, Yahudileri, bütün farklılıklarıyla bir arada yaşatmış ve bu dört asır boyunca bir tek din savaşı, bir tek mezhep savaşı ortaya çıkmamıştır.
Bugün maalesef Orta Doğu’da, Filistin topraklarında yapılan zulümler had safhaya ulaşmıştır. Biz, iki gündür devam etmekte olan bu gerilimi gerçekten kaygıyla izliyoruz. Her iki tarafın da bu anlamda sükunetle bu meselenin çözülmesi için, bir şekilde sükuneti ve itidali tavsiye ediyoruz. Ancak bütün dünyaya şu soruyu sormak da herhalde hakkımızdır.
Ne oldu da nasıl oldu da Orta Doğu böylesine yaşanmaz bir bölge haline geldi? Nasıl oldu da ecdadın dört asır boyunca sulhu, selameti, barışı getirdiği Filistin toprakları bugün kan denizine döndü?
Türkiye’nin tavrı açıktır. Mescid-i Aksa’nın mukaddesiyeti her şeyin üstündedir. Mescid-i Aksa ve Kudüs, müşerref bir yerdir, mükerrem bir yerdir. Orada bütün dinlerin mensupları asırlardır bir arada yaşadığı gibi bundan sonra da bir arada yaşayacaktır. Mescid-i Aksa, Müslümanların kırmızı çizgisidir. Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırı asla ve asla kabul edilemez.”
– “Mescid-i Aksa’nın uluslararası statüsünün sonuna kadar korunması gerektiğine inanıyoruz”
Yıllardır devam eden bu saldırıların, Batı dünyası tarafından da Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da çeşitli kereler telin edilmesine rağmen hiçbir sonuç alınamadığını anımsatan Kurtulmuş, “Şu anda Mescid-i Aksa’nın uluslararası statüsünü Türkiye olarak koruyor ve bu uluslararası statünün sonuna kadar korunması gerektiğine inanıyoruz.” diye konuştu.
– “Bağımsız bir Filistin devleti kurulana kadar Orta Doğu’daki bu kargaşa maalesef sona ermeyecektir”
Filistin topraklarında devam eden yabancı yerleşimciler meselesini, bu topraklara ait olmayan ama oraya getirilerek Filistinlilerin yerlerine, yurtlarına yerleştirilenlerin de aslında uluslararası hukuk bakımından bir suç teşkil ettiğini bildiklerini söyleyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Biz Türkiye olarak başından itibaren iki devletli çözümün tek çıkar yol olduğunu söylüyoruz. Tam manasıyla bağımsız, bütün kurum ve kuruluşlarıyla teşekkül etmiş bir Filistin devleti kurulana kadar Orta Doğu’daki bu kargaşa maalesef sona ermeyecektir. İki devletli bu çözümden başka bir yol olmadığı artık ayan beyan ortadadır.
Bir kere daha ifade ediyoruz ki, 1967’de BM tarafından kabul edilen sınırlara dönülünceye kadar, yani başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti tamamıyla müstakil hale gelinceye kadar Orta Doğu’daki bu kargaşa sona ermeyecek.
Bir an evvel herkesi haktan, hukuktan, insanlıktan ve barıştan olmaya davet ediyoruz. Orta Doğu’da artık ayarı kaçmış olan bu dengesizliğin yeniden yerli yerine oturtturulmasının dünya barışı için elzem olduğunu ifade ediyoruz. Tabiri caizse, başta Kudüs olmak üzere Filistin, Orta Doğu barışının kapısı, Orta Doğu barışı da dünya barışının gelişidir.”
Biz millet olarak bu üç büyük mescidimize de tarih boyunca hürmet ettik, hizmet ettik. İnşallah bu üç mescide de kıyamete kadar hürmet edecek ve kıyamete kadar hizmet etmek bu millete Allah’ın izniyle nasip olacaktır.”
– “Camilerimizi toplumsal hayatımızın merkezi haline getirmeye gayret edeceğiz”
Camilerin bir başka özelliğinin, “toplumsal dayanışmanın, yardımlaşmanın ve meseleleri çözmenin merkezi” olduğunu belirten Kurtulmuş, yakın tarihe bakıldığında, İstiklal Harbi’nin kurtuluş mücadelesini ateşleyen en temel merkezlerin başında camilerin geldiğini söyledi.
Camilerin bugün, sıkıntılı anlarda önemli merkezlerden olduğunu dile getiren Kurtulmuş, deprem felaketinden sonra birçok caminin yardım toplama, yardımları ulaştırmada bir merkez gibi çalıştığını iftiharla gördüklerini anlattı.
Camilerin aynı zamanda birer kültür sanat merkezi olduğunu da ifade eden Kurtulmuş, “İnşallah kıyamete kadar, camilerimizi toplumsal hayatımızın merkezi haline getirmeye gayret edeceğiz. Kıyamete kadar bu ülkede bize bırakılan camileri en güzel şekilde koruyarak sonraki nesillere içindeki ruhuyla birlikte, yani herkesi bir araya getiren ve ortak hedeflerde milletimizi ortak gayelere yönlendiren o varlığıyla camilerimizi kimlikleriyle birlikte inşallah sonraki nesillere aktaracağız.” şeklinde konuştu.
– “Bu milletin mayası Müslümanlıktır ve bu millet kendi mayasıyla buluşmayı bilir”
Ülkede yapılan camilerin çokluğunun temel nedenlerinden birisinin, bu milletin mayasının Müslümanlıkla yoğrulması olduğunu söyleyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Son zamanlarda maalesef bazı olumsuz propagandalar yapılıyor. Bunlara hiç aldırış etmeden yolumuza devam edeceğiz. Hele siz değerli din görevlisi kardeşlerimizin huzurunda bunu söylemeyi bir vazife telakki ediyorum. ‘Yok efendim Türkiye’de falanca akım artıyor, falanca okullarımızdaki, dini okullarımızdaki öğrenciler bile bazı şekilde dini hayattan, dini yaşayıştan uzak kalıyor. Deizim artıyor, ateizm artıyor.’ Bunların hepsini bir tarafa bırakalım.
Hepinizin önünde onlarca örnek vardır. Bu memlekette İslam’a en uzak yaşantı içerisinde olan insanların bile, şöyle bir sıksanız, şöyle bir sallasanız altından Müslümanlık çıkar. Onun için diyorum ki, bu milletin mayası Müslümanlıktır ve bu millet kendi mayasıyla buluşmayı bilir. Bize düşense sadece o üzerine kül tutmuş olan közleri üflemek ve altındaki o kor ateşi yeniden ortaya çıkarmaktır.”