BAKAN BOZDAĞ, TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİNİN 27. DÖNEM EĞİTİM AÇILIŞ TÖRENİNDE KONUŞTU
BAKAN BOZDAĞ: VİCDANINIZ ANAYASAYA BAĞLI OLMALIDIR
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “(Hakim ve savcı adaylarına) Vicdanınız Anayasaya bağlı olmalıdır. Vicdanınız yasalara bağlı olmalıdır. Vicdanınız hukuka bağlı olmalıdır.” dedi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye Adalet Akademisinin 27. Dönem Eğitim Açılış Törenine katıldı.
Bakan Bozdağ’ın burada yaptığı konuşmasından bazı bölümler şöyle:
“Elbette hakim ve savcılık eğitimi size çok şey katacaktır. Hayatınızda aldığınız her eğitim size çok şey kattığı gibi hayatınızın bu evresinde alacağınız meslek öncesi hakim ve savcı adaylığı eğitimini de belki meslek hayatınız 40 yıl olur, 50 yıl olur. Yaşa göre değişir bu. Ömrünüzün geri kalan kısmının başarılarla geçmesi hakim ve savcı olarak kararlarınızın adil tecelli etmesi bakımından son derece önemli bir dönemi kapsamaktadır. Sizler bugüne kadar çok şeyi başardınız. İlkokulda, ortaokulda, lisede arkadaşlarınızla yarıştınız. Onları geçtiniz. Herkes hukuk kazanamazken siz başardınız. Hukuk fakültelerini kazanmak çok zor. Okumak bir o kadar daha zor. O süreci de başarıyla atlattınız. Binlerce arkadaşınızın girdiği yazılı sınavı geçtiniz. Yine pek çok arkadaşınızla yarıştığınız mülakatı da geçtiniz. Bir sürü engeli aştınız. Ve engelleri aştığınız için bugün buradasınız. Ben inanıyorum ki bu başarılarınızla siz çok şey elde ettiniz. Bundan sonra da önünüzdeki nice sınavı aynı gayretle, aynı inançla, aynı azimle, aynı çalışkanlık ve disiplinle aşacağınızdan hiç şüphem yok. Ayağınızı gazdan çektiğinizde ise geri düşeceğiniz de sizin şüpheniz olmasın. Daima ileriye bakan, daima daha ileriyi görebilen ve her sınamada, her sınavda o engeli aşan önünü açan birisi olmak sizin elinizdedir. Onun için hayatınızın bugüne kadarki her aşamasında başarıyı nasıl alın terinizle, emeğinizle elde ettinizse bundan sonraki aşamalarında da sizi ileri götürecek yegane şey sizlerin alın emeğidir, çalışkanlığıdır, disiplinidir. Bu hususları lütfen hayatınızın hiçbir aşamasında unutmayın.
SORMAKTAN, ARAŞTIRMAKTAN, ÖĞRENMEKTEN ÇEKİNMEYİN
Tabii meslek içi ve meslek öncesi eğitimler birer angarya değil esasında mesleğe hazırlanan siz hakim ve savcı adaylarımız için esaslı ve temel olan bir eğitimdir meslek öncesi eğitim. Bunu önemine uygun değerlendirmek sizi kürsüye çıktığınızda güçlü yapacaktır. Eğer bunu boş geçirirseniz bunun en büyük zararını kürsüye çıktığınızda yine siz göreceksiniz. Onun için her bir arkadaşımızın stajının her aşamasını önemli görmesi ve orada öğrenmesi gereken neyse bunu öğrenme hususunda azami bir gayret göstermesinde fayda var. Sormaktan, araştırmaktan, öğrenmekten çekinmeyin. Zaman zaman duyuyoruz. Pek çok insan soru sormaya, ‘Ayıplarlar mı? Bunu da bilmiyor derler mi?’ Diye çekinebiliyor. Onun için siz öğrenmek için soru sormak gerektiğinde başkalarının ayıplamasından, kınamasından çekinmeyin. Eğer öğrenmek için ayıplanmaktan, kınanmaktan, korkuyorsanız o zaman öğrenemezsiniz. Öğrenmek için sorularınızı soracak araştırmanızı yapacak, size sunulan bilgilerde sizin işinize yarayanları heybenize alıp koyacaksınız ki daraldığınızda oradan alıp kullanırsınız.
SİZE SUNULAN BİLGİ HAZİNESİNDEN AZAMİ DERECEDE İSTİFADE EDİN
Onun için gerek akademi aşamasında gerek adliyelerde, gerek istinafta, gerek Yargıtay ve Danıştayda her aşamada size sunulan bu bilgi hazinesinden azami derecede istifade edin. Bu fırsat bir daha sizin elinize geçmez. Şu aşamada sorduğunuzda öğrenmek istediğinizde hep meslek öncesi eğitim alan öğrenciler gözüyle görülecek ve herkes de sizin bu öğrenme azminizi kutlayacaktır. Ama kürsüye geçtiğinizde o zaman belki başka bakabilirler. Onun için şu aşamada araştırma inceleme, soruşturma ve sormadan çekinmeden ve bütün bu enstrümanları en etkin bir biçimde kullanarak bilginizi, görgünüzü, yeteneğinizi ve kendinizi geliştirme konusunda gayretinizi en üst noktada tutmanızda büyük fayda olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Sizler inşallah mesleğe kabulünüz gerçekleştikten sonra herkes yaşına göre farklı ama demin de söyledim. Yaklaşık 40 yıl belki biraz fazla, biraz az. Bu millete adalet alanında hizmet etme imkanı bulacaksınız.
ADALET YÜKSEK BİR DEĞERDİR
Adalet yüksek bir değerdir. Allah’ın sıfatlarından biridir ve bütün insanlığın talebidir. Ve bütün varlıkları ayakta tutan yegane ölçüdür. Onun için yaptığımız işin önemine bakarken bizim çalıştığımız alanın adalet gibi yüce bir değer olduğunu gözden ırak tutmayalım. O açıdan da bu salondaki herkes büyük bir şerefin sahibidir. Elbette her iş önemli. Elbette her iş kıymetli. İşleri kıymete göre ayırmamak lazım. Ama adaletin yerini herkes, hangi işte olursa olsun, herkesin ortak talebi ve herkesin hayatını güzel hale getiren ve herkesi mutlu eden en önemli şeylerin başında hiç tartışmasız adalet gelmektedir. O yüzden sizin de alacağınız her kararda, yapacağınız her işlemde, atacağınız her adımda adalet kaygısı, birinci kaygı, adil olma, adil karar verme hassasiyeti hiç şüphesiz birinci esasınız olmalıdır. Bunu yaparken elbette elimizde çok enstrüman olacaktır. Anayasamız var, kanunlarımız var, hukuk var, bizim bir kültürümüz, medeniyetimiz var ve Türkiye’nin taraf olduğu pek çok uluslararası sözleşmeler var. Biz bir yerde hüküm verirken Anayasanın 138. Maddesinin bize tayin ettiği usulü takip edeceğiz. Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Kararlarını Anayasaya, kanuna ve hukuka bağlı vicdan ile verirler. Burada önemli bir ayrıntının altını çizmek isterim. Zaman zaman karar verir, ‘Benim vicdanım rahat.’ Kamuoyu ayağa kalkar, kamuoyu baskısından korkarak adaletten sapar, kamuoyunun vicdanına bakar. Veyahut da dediğim gibi kendi vicdanına bakar. Eğer siz karar verirken sadece vicdanınıza ya da kamuoyu vicdanına bakarsanız o zaman pek çok haksızlığı, pek çok adaletsizliği o vicdan size hoş gösterebilir. Nice zalimler vicdanen rahat ettiği için zulüm yapıyor, haksızlığı yapıyor. Çünkü onun vicdanına göre ön yargılarına göre, ideolojisine göre kabullerine, retlerine göre öyle davranması onun vicdanı mutlu ediyor. Onun için vicdana göre değil öyle vicdan ortada durduğu zaman yaprak gibidir. Rüzgar o yana vurur, öyle gider. Böyle vurur, böyle gider. Ama vicdan Anayasaya yasalara, hukuka bağlı olursa fırtına nereden eserse essin o vicdan yerinde durur, rüzgar, kasırga, tufan, fırtına, mahalle baskısı, ideoloji, başka başka hesaplar, ön yargılar sizi vicdansızlığa sevk edip ‘vicdanım rahat’ diye yatırır hale getiremez.
VİCDANINIZ ANAYASAYA BAĞLI OLMALIDIR
Onun için genç hakim ve savcı adaylarımıza çok net ifade ediyorum. Vicdanınız Anayasaya bağlı olmalıdır. Vicdanınız yasalara bağlı olmalıdır. Vicdanınız hukuka bağlı olmalıdır. Dosyadaki delilleri de değerlendirirken bu üçlüye bakarak değerlendireceğiz. Anayasa, kanun, hukuk. Sizin vicdanınız başka söyler ama biz Anayasa ne diyorsa onu yapacağız. Yasa ne diyorsa onu yapacağız. Hukuk neyi emrediyorsa onu yapacağız. Onun için bakarsanız pek çok uygulamada ortaya çıkan şeye baktığınızda ‘Benim vicdanım rahat.’ Yahu dosyada hukuka aykırı delil var. Senin vicdanın rahat nasıl oluyor? Bu delili niye değerlendirdin? Senin vicdanın rahat olsa o delile itibar etmemen lazım. ‘Hukuka aykırı deyip’ çöpe atman gerekir. Atmıyor hukuka aykırı delile bağlı kalıyor, karar veriyor, ‘Benim vicdanım rahat.’ Neden? Çünkü onun vicdanı Anayasa, yasa ve hukuka bağlı değil. Demek ki başka yere bağlı. Bizim vicdanımız, hakim ve savcıların vicdanı, Anayasa, kanun ve hukukla mutlak ve mutlak bağlı olmalıdır. Yoksa FETÖ gibi, PKK gibi terör örgütleriyle irtibatlı, iltisaklı, vicdanlardan hak da adalet de beklenemez. Ön yargıya bağlı vicdandan hak da adalet de beklenemez. Mahalle baskısının karşısında, rüzgarın karşısındaki yaprak gibi o yanı bu yanı savruluyorsanız sizin vicdanınızdan adalet çıkmaz. Bizim hakim ve savcılarımızın vicdanı rahat edecekse o zaman Anayasaya uygun mu? Yasaya uygun mu? Hukuka uygun mu? Anayasa ne diyor? Çok açık bir şekilde ifade ediyor, pek çok şeyde. ‘Kanunsuz suç olmaz. Kanunsuz, ceza olmaz.’ Doğru mu? Vicdan da kanunsuz işlerse o vicdan zulme kriz olmaktan başka hiç ama hiçbir işe yaramaz. Onun için bütün genç meslektaşlarımıza, adaylarımıza, Kurul Başkanı, Adalet Bakanı olarak lütfen vicdanlarınız daima Anayasamıza, yasalarımıza ve hukuka bağlı olsun. Zaman zaman görüyoruz. Mahalle baskısı altında pek çok haksızlık yapılıyor. Falan, ayağa kalkıyor. Türkiye’de siyasi taraftarlığa göre bir grup sosyal medyadan linçler yapılıyor. Öbür taraftan saldırılar yapılıyor. Hakim, savcı bunun altında etkilenebiliyor. Halbuki sen dosyana bakacaksın, sosyal medyada iftira kampanyası açanlara, siyasi taraftarlığa göre linç yapanlara, mahalle baskısıyla sizi etkilemek isteyenlere değil, ‘Biz Anayasa, yasa, hukuk, dosya değil.’ Bizim bakacağımız şey bu. Ama Sosyal medyaya baktığımızda çok net söylüyorum. Artık sizin yerinize yargıç yalancı, iftiracı, binlerce trol olur. Sizin yerinize yargıç, sadece siyasi taraftarlığa göre onu bunu yıpratmak isteyen, yayın yapan çevreler oluyor. Sizin yerinize yargıç, dosyadan bihaber, delilden bihaber, olaydan bihaber kimseler oluyor. O zaman siz kuklaya dönersiniz. Buna izin vermeyin. Her defasında söylüyoruz. Buradan bir kez daha genç arkadaşlarıma, mesleğe başlarken vicdanınızı nereye bağlı olacağını, mahalle baskılarına, trollere sosyal medyaya bakarsanız siz oraya göre hareket ederseniz ömrünüz boyunca başarılı bir hakim, savcı olma imkanını kendi elinizle kovarsınız.
HABERİN KURGU, YALAN OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI
İşte daha dün gördünüz. Sırf siyasi taraftarlığa göre karne aldı diye ‘Efendim bana annem bir kilo et aldı’ Türkiye ayağa kalktı. Ama bir gün sonra haberin kurgu olduğu, yalan olduğu ortaya çıktı. Siz şimdi buna itibar ederseniz kendinizi o kurgu yapanlara kullandırmış olacaksınız. Onun için ben bütün hakim ve savcılarımız, adaylarımıza sosyal medya ve medya, yazılı görsel hepsindeki bilgilerin doğruluğu teyit edilmeden kim yazarsa yazsın lütfen itibar etmeyin. Çünkü oralarda hesapsız yazan da yok, hedefsiz atan da yok. Herkes bir saikle bunu yapıyorlar. Ama biz biz hesaplı iş yapacağız. Anayasayla hesaplı, yasayla hesaplı, hukuk devletiyle hesaplı işi yapacağız. Başkalarının karavanadan atışlarına bizim hepimizin kapılarının kapalı olması son derece önem arz eden bir başka husustur.
TAKDİR HAKKI KEYFİMİZİ KAHYA YAPMA HAKKI DEĞİLDİR
Hayatınız boyunca vicdanınızla karar verirken sınanacağınız gibi takdir hakkınızı kullanırken de çok çok sınanacaksınız. Biz görüyoruz pek çok uygulamadan da ‘Bu benim takdir hakkım’ diyor, kullanıyor. Hakimin takdir hakkı mutlaktır. Tartışılmaz. Yargı görevi yapan sonunda bir takdir hakkı kullanacak ve karar verecektir. Bunu kimsenin tartışmaya hakkı yoktur. Yargıtay bile takdir hakkını tartışmaz. Çünkü yargı görevi yapanın takdir hakkının mutlaklığını herkes bilir. Ama bir şeyi daha bilmemiz gerekir. Demin vicdan üzerine söylediğim gibi. Takdir hakkı keyfimizi kahya yapma hakkı değildir. Takdir hakkı keyfilik hakkı hiç değildir. Bizim takdir hakkımız Anayasa, kanun, hukuk bir de dosyadaki delil durumuyla bağlı ve sınırlıdır. Eğer biz anayasa, hukuk, kanun, dosyadaki delil durumunu bir tarafa koyup ‘benim takdir hakkım bu’ diyorsak o zaman o taşıdığımız cübbeye oturduğumuz kürsüye en büyük ihaneti yapıyoruz. Kanunsuz suç olmaz ve ceza olmaz. Kanunsuz takdir hakkı falan da olmaz. Takdir hakkı hiç kimsenin, hiçbir hakim veya savcının keyfilik hakkı asla değildir. Eğer takdir hakkınızı kullanma hususunda bu esası göz ardı ederseniz o zaman da demin dediğim gibi adalete en büyük zulmü, adaleti tevziyle görevli, tecelliyle görevli sizler yapmış olursunuz. Bütün genç, hakim ve savcı adaylarımızdan, hem vicdanınızın Anayasa, yasa ve hukukla bağlı hem de takdir hakkı kullanmanızın esasının Anayasa, yasa ve hukukla bağlı bir de dosyadaki delil durumuyla bağlı olması gerektiğinin bir kez daha burada altını çizmekte fayda görüyorum. Çünkü sizi güçlü kılacak bu. Takdir hakkınızın isabetini artıracak şey de bu. Ama zaman zaman kötü örneklerine de rastlıyoruz. Anayasaya, yasaya yüzde yüz hüküm açık açık yazıyorsa delil, dosya onu gösteriyorsa hakim onun karşısında karar verme hakkına sahip değil. ‘Ben sahibim’ diyor. Sonra Yargıtay bozuyor, istinat gereğini yapıyor. Ne anlamı var? Onun için bizim takdir hakkımızın keyfilikle değil yasallıkla bağlantılı bir hak olduğunu gözden ırak tutmamakta fayda var.
HUKUK TÜRKÇESİNİ İYİ ÖĞRENMEK, KAVRAMLARI DOĞRU YERDE KULLANMAK ÖNEMLİ
Türkçe bizim için çok kıymetli. Kendimize anlatmak için kıymetli, karşımızdakini dosdoğru anlamak için kıymetli, verdiğimiz kararı iyi anlatmak için kıymetli. Hukuk Türkçesi hepsinden daha da kıymetlidir. Onun için uydurukçayla Türkçe’nin düzenli, intizamını, kararlarınızda bozmayın. Sizin anlamadığınızı başkası nasıl anlayacak? Milletin işi gücü yok uydurukçaları mı takip edecek? Biz bu milletin kullandığı Yunus Emre’den süzülüp gelen asil Türkçe’mizin lezzetini hissedecek bir dili yaptığımız her yazışmada her işte mutlaka kullanalım. Biz hukuk Türkçesi dediğimiz bir Türkçeyi kullanmamız lazım. Ama şimdi burada ciddi sıkıntılarımız var. İştirak kavramının yerine bir Türkçe, bugünkü Türkçe’yle bir kavram koymaya gerektiğiniz zaman herhalde bir paragraf yazmanız gerekiyor. Ama bir kelimeyle siz o bir paragrafı tasarruf ediyorsunuz. Bizim dilimiz zaten hukuk Türkçesi diyorum ben. Hukuk Türkçesi, Türkçe’dir. Bizim atalarımızın kullandığı bir Türkçe’dir. Ve bugüne gelen bir Türkçe’dir. Yarına da yaşayacak olan bir Türkçe’dir. O yüzden hukuk Türkçe’sini iyi öğrenmek ve kavramları dosdoğru yerde kullanmak son derece önemli hakim ve savcı için. Ama Türkçe’yi doğru öğrenmediği ve kavramları dosdoğru yerde kullanmadığı takdirde de pek çok hatayla karşı karşıya kaldığını maalesef görüyoruz. Onun için ben genç arkadaşlarıma tavsiyem lütfen Türkçe’mizi hem doğru öğrenin hem de doğru kullanın.
GEREKÇELERİNİZİ DOĞRU YAZIN, ETRAFLICA YAZIN AMA UZUN YAZMAYIN
Tabii bu sizin gerekçeli kararlarınıza da yansıyacaktır. Onun için burada gerekçeli karar üzerinde de özellikle durmak isterim. İddianameler üzerinde. Eğer bir iddianame on binlerce sayfası varsa o zaman bir sürü gereksiz şeyi iddianameye koymuş demektir. Bir gerekçeli karar da on binleri buluyorsa Manas Destanı gibiyse orada da sıkıntı var demektir. O kararı kim okur? Sonuna kadar 10 bin sayfa, 20 bin sayfa bir iddianame veya onun gerekçeli mahkeme kararını insanlar ne kadar okuyabilir? Sadece avukatlar belki okur, taraflar belki okur. Ama dışarıdan bakan o kadar okumayabilir. O yüzden siz adil karar verdiğinizde, kararınızın adil olmadığı yahut da eksik karar verdiğinizde, eksik olduğu yönünde çok büyük tartışmalar buradan ortaya çıkar. Eğer siz hakim veya savcı olarak bir karar verdiniz, savcı olarak iddianame tanzim ettiniz hakim olarak da bir karar verdiniz. Sizin kararınız kamuoyunda tartışılıyorsa iki şey vardır; Ya kararınız yanlıştır ya da gerekçeniz yanlıştır ya da eksiktir. Bunun üçüncü bir alternatifi yoktur. Eğer bir hakim karar verir sonra o kararın gerekçesini çok güzel yazar, iddianame tanzim eder, sevk maddelerini neden onları seçtiğini, neden ona göre cezalandırılmasını istediğini gerekçelerini böyle güzel güzel açık açık net yazar, oraya koyarsa okuyan kişi orada taraf bile olsa der ki ‘Bunları yapmış mı bu?’ der. ‘Yapmışsa hak etmiş’ der. Sizin kararınıza karşı olan biri ‘Böyleyse hakim doğru karar vermiş’ der. Ama sizin gerekçeniz kifayetsiz olursa, sadece yasadaki kavramları tekrarlayarak gerekçe oluşturursanız o zaman o gerekçe sizi çok yıpratır. Geçmişte bazı kamuoyuna yansıyan kararlar oldu. Sebeplerinin en başına kararlar dosdoğru ama gerekçeler kifayetsiz. Öyle olunca bir sürü tartışmalara neden oldular. Halbuki bizim gerekçemiz doğru olsa hiç sıkıntı yok.
Eğer bir yerde başsavcılık ya da komisyon başkanlığı alınan bir karar nedeniyle açıklama yapıyorsa bunun en temel nedeni gerekçenin kifayetsizliğidir. Zaten gerekçe açıklamadır bir noktada. ‘Ben böyle bir hüküm veriyorum. Bu hükmün gerekçesi de şu şu şu şudur.’ O zaman siz açıklamanızla hükmün taraflarını ikna edemezseniz kamuoyunu nasıl ikna edeceksiniz? Onun için de gerekçelerinizi doğru yazın, etraflıca yazın, uzun yazmayın destan gibi. Ama gereksiz şeyleri de yazmayın. Gerekçe, sizin kafanızda olan şeydir, onlardan sizin çıkardığınızdır, niye o sonuca vardığınıza dair size ait değerlendirmedir. Delillerle ilgili, diğer hususlarla ilgili bütün bunları siz kendiniz yapacaksınız. Ve gerekçeye bunları sizler koyacaksınız. Koyduğunuzda da sizin başarınız, sizi daha güçlü noktalara taşıyacak verdiğiniz kararlar adil olduğuna dair hem taraflarda hem de kamuoyunda inanç kuvvetlenecektir. Gerekçe, kanunu tekrarlamak değil, hakimin ve savcının kararının gerekçesi neyse onu ifade etmektir. Kanun size rehberlik ediyor, ‘Şunlar, şunlar, böyle olursa, böyle olur’ diyor. Siz o kanaate hangi gerekçeyle vardınız? Onu yazacaksınız. Yoksa kanunu tekrarlamayı gerekçe zannederek, gerekçesiz kararlar maalesef verildiğine de şahit oluyoruz.
YARGI KAPISINI KİMSEYE KAPATAMAZ
Adil olmak her zaman önemli. Ama adil görünmek de bir o kadar önemlidir. Siz adil görünmez, kararlarınız yüzde 100 adil olsa dahi insanlar sizin adaletinize inanmıyorsa orada bir sorun var demektir. Sizin adil karar verdiğiniz ve bunun için gösterdiğiniz hassasiyet kadar adil görünme konusunda da büyük bir hassasiyet göstermenizde büyük bir fayda olduğunu buradan ifade etmek isterim. Bu demek değildir ki yanlış anlaşılmasın, ‘Avukatlara kapıyı kapatın. Vatandaşlara kapıyı kapatın’ değil. Çok yanlış anlaşılıyor. Hakim, savcı, tarafsızlığını, bağımsızlığını, kapıları kapatarak kapıların arkasına saklanarak vatandaşla görüşmeyerek, avukatla görüşmeyerek temin edemez. Çok büyük bir yanılgı var bizim yargıda da. ‘Bana halel gelir.’ Sen kapının arkasına saklanıp taraflı karar verdiğinde sana halel gelmeyecek. Milletle görüşüp adil ve tarafsız karar verdiğinde mi hale mi gelecek? Tarafsızlık, bağımsızlık, adil olmak, sizin verdiğiniz kararla alakalı bir şeydir. İnsanlarla görüşmek, avukatın meramı varsa dinlemek, herhangi bir vatandaşımız size gözünüzün içine bakmak istiyorsa, derdini anlatmak istiyorsa ‘Buyur teyze, amca’ diye hitap edip onu dinlemek sizi yüceltir. Ne tarafsızlığınıza halel getirir, ne bağımsızlığınıza halel getirir, ne adaletinize halel getirir. Ama siz hiç kimseyle görüşmez, kararlarınızda taraflı karar verdiğinizde o zaman tarafsız mı olacaksınız? Tarafsızlığı sağlayan yegane şey sizin kararlarınızdaki verdiğiniz hükümdür. Adaleti sağlayan şey sizin verdiğiniz adil karardır. Şekli birtakım konular üzerinden adaleti örselemeye de kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır. Buna da önümüzdeki süreç içerisinde teftiş yoluyla da bunları denetleyeceğiz ve bu işin üzerinde hassasiyetle duracağız. Millete kapısını kapatan ‘Ben böyle tarafsızım, bağımsızım’ diye kendini avutanlarla bizi işimiz olmaz. Çok net söylüyorum, kapılar halka kapanamaz, vatandaşa kapanamaz, avukatlara kapanamaz, kimseye kapanamaz. Yargı kapısını kimseye kapatamaz. Orada oturmak, kapıyı kapatma hakkı kimseye vermez. Teftiş bundan sonraki süreçte kapısını vatandaşa kapatanlarla ilgili de denetim süresinde gerekeni yapacaktır. Çünkü bizim milletin kapısını kapatan hakime, savcıya ihtiyacımız yok. Milletini dinleyen, kapısını açık tutan ve kararlarını adil ve tarafsız veren hakim ve savcılar bu ülkenin adaletini ayakta tutacak, onları güçlendirecektir.” (Birlik Haber Ajansı-BHA)