Yeşil dönüşüm bir tercih değil zorunluluk
Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın yanı sıra Baran Bozoğlu ve Özlem Katısöz’ün konuşmacı olduğu panelde Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı anlaşmalar ve Avrupa Yeşil Mutabakatı başta olmak üzere pek çok nedenle yeşil dönüşümün bir tercih değil, zorunluluk olduğu vurgulandı.
Merkezi İstanbul’da bulunan ve Türkiye’de yeşil politikalarla yeşil düşüncenin yaygınlaşması için çalışmalar yapan Yeşil Düşünce Derneği’nin düzenlediğin “Yerelde yeşil ekonomi” başlıklı panel Çaycuma Belediyesi Çarşamba Salonu’nda yapıldı. Derneğin Heinrich Böll Vakfı ile birlikte yürüttüğü, “Yeşil Ekonomi Programı” adlı proje kapsamında düzenlenen panelde Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’nın yanı sıra eski Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı ve CHP Parti meclisi Üyesi Dr. Baran Bozoğlu ve Avrupa İlki Ağı Koordinatörü Özlem Katısöz konuşmacı olarak yer aldı. Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi David Danilo Bartelt’in de izlediği paneli Yeşil Düşünce Derneğinden Özge Doruk yönetti. İlçe dışından da yoğun katılım olan panel, yerel yönetim seçimleri öncesinde tam bir eğitim programı şeklinde gerçekleşti. “Yeşil dönüşüm, bugünden atmamız gereken adımların olduğu bir süreçtir” Panelde ilk sözü alan Avrupa İklim Ağı Koordinatörü Özlem Katısöz, “2019 yılında Avrupa Yeşil Mutabakatının imzalanması ve Paris İklim Anlaşması ile birlikte artık yeni bir dönemi tartışıyoruz. Ya bu sistemin içinde kalacağız ya da tüm dünyadaki ekonomik sistemin dışında kalma riskiyle yaşayacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti de Paris İklim Anlaşması’nı imzalayarak 2053 yılına kadar ‘net sıfır karbon’ sözü verdi. Bu 2053 yılına kadar iklim değişikliğine neden olan sera gazlarını salan sektörlerden tümüyle çekileceğimiz anlamına geliyor. Bu dönüşüm bir süreç ve dönüşüm için 2053 yılına kadar bekleyemeyiz, bugünden başlayarak adımlar atmamız, kararlar vermemiz gerekiyor. Bir dönüşüm eşiğindeyiz. Kirli teknolojileri geride bırakıp yeşil, yeni, temiz ekonomileri kurma süreci içindeyiz. Bu dönüşüm aslında sadece sektörel, ekonomik, ya da yatırım kararlarının alınıp kaynakların aktarılmasından ibaret bir dönüşüm değil, doğrudan buralarda çalışan insanlar açısından da bir dönüşüm olacak. Bölgeleri ayakta tutan yerel ekonomiler açısından da bir dönüşüm olacak.” dedi.“Yeşil dönüşüm, bugünden atmamız gereken adımların olduğu bir süreçtir”
Dönüşüm yaşanacak sektörlerde çalışan işçilerin işsiz, aşsız kalmadığı, bir mağduriyet yaşamadığı adil bir dönüşümün zorunlu olduğunu söyleyen Katısöz, “Dönüşüm yaşanırken bölgedeki insanların ortaya çıkan fırsatlardan en hakkaniyetli şekillerde yararlanması anlamına da gelen adil geçiş, halihazırdaki eşitsizlikleri de ortadan kaldırma fırsatı sunuyor. Burası bir kömür yöresi, şurası bir gerçek ki, önümüzdeki süreçte kömürün başta enerji olmak üzere hiçbir sektörde yeri olmayacak. Bu aslında kömürün yarattığı olumsuz çalışma koşullarından kurtulma fırsatı da yaratacak. Rakamlara baktığımızda kömür artık istihdam yaratma potansiyelini kaybetmiş bir sektör. Kadınlara iş olanağı sunmadığı için kapsayıcı olmadığı gibi, başka sektörlere göre daha fazla kazandırmasına karşın taşeronlaştırma ve özelleştirme uygulamaları nedeniyle gelirler giderek azalıyor. Örgütlülük oranının hızla düştüğü sektörde, iş sağlığı ve güvenliği açısından da son derece kötü tablo var. Çalışan ve işyeri sayısının azalmasına rağmen iş kazaları artmış durumda. Tüm bunlara baktığımızda kirli sektörlerden çıkıp temiz sektörlere geçiş, bu mağduriyetleri de ortadan kaldırma fırsatı sunuyor.” dedi.
“Geleceğimiz ve çocuklarımız büyük bir risk altında”
“Geleceğimiz ve çocuklarımız büyük bir risk altında.”
Sanayi devrimini kaçırmış ve iklim değişikliğinden en çok etkilenecek toplum olarak bu devrimin dışında kalmamız gerektiğini söyleyen Bozoğlu, “Artık bir karar vermemiz lazım. Dünya hızla değişiyor. Biz buna direnç mi göstereceğiz, uzak kalıp dünyanın çöplüğü mü olacağız, geri kalmış teknolojileri sürdürmeye devam mı edeceğiz, yoksa bu dönüşümü yakalayacak mıyız? Zonguldak öyle bir bölge ki Türkiye’nin ekonomik gelişiminin, sanayileşmesinin tüm çilesini çekti. Burada üretilen kömür sayesinde, enerji sayesinde çarklar döndü, evlere elektrik girdi. Bu çok önemli. Ama artık dünya bundan çıkılmasına, daha sağlıklı teknolojinin yerine konmasına karar verdi. Ülkenin bu kadar çilesini çeken bu coğrafyanın, madencilerin yoksullaşmaması, son derece kötü şartlarda çalışan maden işçilerinin bambaşka ve çok daha iyi sektörlerde çalışabilmesi, entegre olabilmesi için adil dönüşümü sağlamalıyız. Zonguldak’ın adaletli bir şekilde gelişmesi, işçilerimizin emekçilerin zarar görmemesi için bu yapılmak zorunda. Bu yapılmazsa, yeşil mutabakat çerçevesinde, kömürle üretilen tüm ürünlerin satışında önemli sorunlar yaşanacak. Bu fabrikaların kapanmasına, gençlerimizin iş bulamamasına, emekçilerin işlerini kaybetmesine, ülkenin yoksullaşmasına enden olacak. Bu bilindiği halde hiçbir adım atılmaması son derece düşündürücü.” dedi. “Doğaya zarar vermememe, öncelikli hedefimiz olmalı”
Panelin son konuşmacı olarak kürsüye çıkan Çaycuma belediye Başkanı Bülent Kantarcı, “Çok haz duyduğum günlerden biri. Ülkenin, Zonguldak’ın çok kıymetli insanları burada. Bu bana umut vaat ediyor. Bu tabloyu görünce gelecek kuşaklar adına umutlanıyorum. Çaycuma’da denizde amla misali bir şeyler yapıyoruz. Doğru şeyler yaptığımızın farkındayız. Az önceki konuşmacıların çok kıymetli şekilde ifade ettiği sözlerin yapılabilir bir şeyler olduğunu kanıtlıyoruz. Çaycuma’da 10 yılda bu yana bir dönüşüm yaşanıyor. İklim değişikliği bangır bangır bağırıyor. Dünyanın pek çok yerinde hava kirliliği yaşanıyor. Deniz seviyeleri yükseliyor. soğukluk ve sıcaklıklarda büyük değişimler yaşanıyor.
Aşırı yağış ya da kuraklık gibi anormal hava olaylarının sıklığı ve şiddeti her geç gün artıyor. Artık her yağış öncesi afet uyarısı geliyor. Eskiden böyle bir şey yoktu. Geçtiğimiz yüzyıllara da damgasını vuran sınırsız kalkınma, sınırsız ekonomik büyüme gibi kavramlar, ortaya çıkardığı devasa sorunlar nedeniyle terk edilirken yerine sürdürülebilirlik kavramı geldi. Sahip olduğumuz doğal kaynakların gelecek kuşaklara kayıpsız bir şekilde aktarılmasını sağlamalıyız. Doktorların ettiği Hipokrat yeminindeki gibi, her türlü hizmeti planlarken, zarar vermemeyi hedeflemeliyiz.” dedi.“Afetler kadar ekolojik tahribata karşı da dirençli bir kent oluşturmalıyız.”
Kantarcı Çaycuma Belediyesinin iklim dostu uygulamalarını slaytlar eşliğinde anlattığı konuşmasında, “Kentlerde yeşil sürdürülebilirliği sağlamak için enerji verimliliği sağlanmalı ve yenilenebilir enerji kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Termik santralleri bir süreç içinde ortadan kaldırmalıyız. Sürdürülebilir ulaşım ve yol altyapısını kurulmalıdır. Atık yönetimi kurulmalı ve sıfır atığı temel alan bir geri dönüşüm sistemi kurulmalıdır. Yeşil alanlar çoğaltmalı, biyolojik çeşitliliği korumak için önlemler alınmalıdır. Tüketim çılgınlığına son verilmeli israf mutlaka önlenmelidir. Afetler kadar ekolojik tahribata karşı da dirençli bir kent oluşturulmalıdır. Ben Japonya’dan geldim. Klozetin üstünde ‘Bu su içilebilir’ yazıyordu. Çok övündüğümüz İstanbul Havalimanına indim. Musluğun üstünde ‘Bu su içilmez’ yazıyordu. Biz çok güzel bir havaalanı yaptık ama suyu içilmiyor.” şeklinde ifadelere de yer verdi. “Yeşil sürdürülebilirlik açısından önemli adımlar atmanın mutluluğunu yaşıyorum.”
Çaycuma’da diğer belediyelerin çok daha fevkinde yeşil alanlar yarattıklarını çok daha cesaretli uygulamalar yaptıklarını söyleyen Kantarcı, “Ülkenin kişi başına en çok bisiklet yolu düşen kentiyiz. 150 bin metrekare alanı yayalaştırdık. Engelsiz erişimi sağlamak için hiç yükseltisi olmayan yol tasarımı geliştirdik. Toplu ulaşımı teşvik edecek önlemler aldık. Her yıl 1 milyon kilogram atığı toplayarak geri dönüştürüyoruz. Araç kullanımı azaltıp karbon ayak izimizi azaltmak için Varagel’i devreye aldık, hastaneye yayalarla engellilerin çok kolay şekilde erişimini sağladık. Sıfır atık için bölgede öncü belediye olarak adımlar attık. Bazı belediyeler ırmağın sedde içine alınmasıyla kazanılan alanlarda TOKİ yapmakla övünüyor. Bizse yeşil alan olarak halkımıza kazandırıyoruz. Bizimkinde rant yok. Hem güneş hem de Arşimet türbini ile sudan kendi elektriğimizi temiz enerji olarak elde ediyoruz. Bölgenin en büyük pazarını kurarak köylülerimizin yaptığı üretimin alıcısıyla bulaşmasını sağladık. Sarıkaş Yaya Köprüsü ile insanlarımızın işlerine yürüyerek ya da bisikletle gidip gelmesini sağladık. Irmaktan kazanılan alanların başka kullanımlara açılmasına izin vermiyoruz. Ülkenin ilk Yağmur Suyu Depolama Sistemini kullanmayı zorunlu hale getirdik. Yeşil alanlar konusunda çok öneli adımlar attık. Kurduğumuz pek çok yapıyı ahşap, taş ve tuğla gibi geleneksel yapı malzemeleriyle hayata geçirdik. Tüm bunları başarmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum.” dedi. Başkan Kantarcı soru ve cevaplarla daha da derinleşen panelin sonunda Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi David Danilo Bartelt, Moderatör Özge Doruk ve konuşmacılar Özlem Katısöz ile Dr. Baran Bozoğlu’na günün anısına birer plaket verdi.