Gündem

Yavuz Ağıralioğlu: Binaları yıkılınca yaparız diyen değil binaları yıkılmayacak şekilde yapan devlet lazım bize!

Anahtar (A) Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında konuştu. Ağıralioğlu, "Deprem oluyor devlet yaraları sarmaya mukterdir diyoruz. Binaları yıkılınca yeniden yaparız diyen değil binaları yıkılmayacak şekilde yapan devlet lazım bize" dedi. Ağıralioğlu, "Ahmet Şara'ya KKTC Dışişleri Bakanını bayrağıyla ağırlatacaksınız" çıkışında bulundu.

Abone Ol

ANKARA-BHA

Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, kuruluşunun 6. ayında partisin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Dış politika ve deprem gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ağıralioğlu, şunları söyledi:

"Memleketin yönetimini kurtlar vadisi replikleriyle idare edemezsiniz"

“Kıbrıs'ta başımızda büyük bir bela var. Suriye'de başımıza bela edilmeye çalışılan bir terör devleti var. Ucu bize kadar uzanacak olan azgın bir İsrail Güvenlik Programı'nın önce Suriye'ye, sonra Irak'a, sonra İran'a, sonra Türkiye'ye dair hesaplar var. Hepsini görüyoruz. Milletimiz bilsin, hassasiyetle takip ediyoruz. Siyaset bugün iç politik gündeme çok odaklandığı için Güney Kıbrıs Rum Kesimi üzerindeki İsrail hesaplarını adanın tamamı üzerinde hak sahibiymişler de, Kıbrıs tek devletmiş de, Rumların yönetimindeymiş gibi hesaplarını, heveslerini Türk Devletler Teşkilatı'na da bulaştırarak bize yaşattıkları bir süreç var. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne, 1974'teki Barış Harekatı'nıza, oradan doğan haklarımıza fiili işgal muamelesi yapılacak birtakım kalkışmalar tertip ediliyor. Bunların hepsinin önüne geçilmesi lazım. Bu romantik aksakallılar teşkilatı falan diye konuşup, memleketin yönetimini kurtlar vadisi replikleriyle idare edemezsiniz. Bu aksakallılar, aksa sakalları sakallarını nerede ak etmişlerse milletin bahtını da ak etsinler. Böyle aksakal falan diye memleketin karşı karşıya olduğu tehditleri akla sakalla savuşturamıyorsanız devletinizi ciddiyetle yönetmek zorunda olduğunuzu biz size hatırlatacağız.

"Türk Devletler Teşkilatı'nı böyle hakaretlerle anarak siyaset konuşmak doğru değildir"

Kıbrıs'ta bir oldu bitti, Kıbrıs'ta Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Kıbrıs bayrağı adı altında hem Büyükelçilik düzeyinde temsili hem de Suriye'de Dışişleri Bakanı'nın Kıbrıs'ı temsilen ağırlanması bir fecaattir. Kırmızı çizgilerimizin ihlalidir. Bölgedeki inisiyatifimizin balondan bir inisiyatif olduğuna dair şüphe vermektedir kamuoyuna. Türk Devletler Teşkilatı'nı böyle hakaretlerle anarak siyaset konuşmak doğru değildir. Yok para aldılar, yok para verdiler falan diyerek siyaset yapılmaz. Burada verilen mesajın önünü arkasını doğru görmek zorundayız. Türk Devleti'nin vakarının pozisyon alabilmesi lazımdır. Ahmet Şara’ya eğer engel olamıyorsanız Rum Kesiminin Dışişleri Bakanlığı ağırladığı için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanlığı'nı ağırlatacaksınız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağıyla ağırlatacaksınız.

"Kıbrıs'taki oldu bittiyi görün, İsrail'in azgınlığını görün"

Devletler Teşkilatı'nda İlham Aliyev’e müteşekkiriz Antalya'daki forumda itiraz etmiştir. Türk Devletler Teşkilatı'nın, Turan hayallerimizin, alfabede birlik heveslerimizin, dilde fikirde işte beraberlik mesuliyetlerimizin finalinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilzam edecek şekilde, adada bizi işgalci durumuna düşürecek şekilde tanımaya dönmemelidir. Güzel laflar edip berbat işler yapılmamalıdır. Bu dediğiniz laflarla bulduğumuz işler arasındaki farkın hesabı üzerine siyaset kurulmalıdır. Kıbrıs'taki oldu bittiyi görün, İsrail'in azgınlığını görün, bölgemiz üzerindeki fiili işgal hesaplarını görün, Avrupa'nın Rusya'yla yaşadığı doğal gaz geriliminden sonra gözünü Akdeniz'e diktiğini görün, doğalgaz rezervleri üzerinden önümüzdeki dönemin savaşlarının bizim haklarımız üzerinde tepinecek yeni bir baskı alanına dönüşeceğini görün lütfen.

"Bu Ahmet Şara Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Dışişleri Bakanı'nı nasıl ağırlıyor?"

Büyük devletler her istediğini yapan devletler değildir. Büyük devletler istemediklerini yaptırmayan devletlerdir. İstemediklerinizi yaptırmazsanız bölge üzerindeki inisiyatifinizin varlığından hem bölgeyi hem dünyayı haberdar etmiş olursunuz. Sizin bölgedeki nüfuzunuz neye yarıyor? Bölgede ucu özerkliğe gidecek toplantılar yapılıyor. Siz bölgede çok nüfuslusunuz, öyle diyorlar. Yani Türkiye'ye de methüsena etmekten bir hal oluyorlar. Bölgede Türkiye çok nüfuslu. Bölgedeki bütün inisiyatif neredeyse Türk devletinin elinde. Madem elimizde bu kadar inisiyatif var, bu Ahmet Şara Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Dışişleri Bakanı'nı nasıl ağırlıyor? Bölgede, Suriye'de 800 noktayı İsrail vuruyor. PYD'nin elindeki silahları İsrail'in vurmamasının hesabı için verilmiyor mesela. Madem bu kadar güvenlik endişesi çekiyor İsrail, madem Ahmet Şara’nın elindeki silahları vurarak kendi güvenliğini sağlamaya çalışıyor, madem PYD'nin elindeki silahlar Ahmet Şara'ya verilmeye çalışılıyor, madem bu kadar silahtan korkuyorsanız, bu binlerce tır silahın Ahmet Şara'ya geçmesinden niye rahatsız olmuyorsunuz?

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti kürsülerde konuşarak kurulmadı"

Gözümüzün önünde olanı biteni görüyoruz. Gözümüzün önünde olan biten, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uluslararası diplomaside daha önce var olan inisiyatifinin, kırmızı çizgilerinin, kırmızı çizgilerinin bekleme hassasiyetinin, kıta sahanlığı dahil, Akdeniz'deki hakları dahil, uluslararası ilişkilerimizde NATO'dan doğan imkanlarımızı, güvenliğimizle ilgili Türk milletinin, Türk Devleti'nin menfaatine kullanabilme kapasitemiz dahil, hepsinde büyük bir aşınma olduğunu görüyoruz. Bu aşılmaya sebep olan şeyin siyasetin politik gündemi midir? Ekonomimizin zayıflığı mıdır? Bütün bunlarla ilgili muhasebelerimizi doğru yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kürsülerde konuşarak kurulmadı.

"Teröristlerle müzakere edilerek devlet kurmadık biz"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kürsülerde nutuk atarak kurulmadı. Devletimizi nasıl kurduğumuzu herkes biliyor. Yöneticilerimiz unutmuşsa hatırlatıyoruz. Teröristlerle müzakere edilerek devlet kurmadık biz. Biz düşmanlarımızdan medet umarak devlet kurmadık. Dolayısıyla herkes aklını başına alsın. Bu çözüm diye konuştuğunuz süreçlerinde siyasetin dilini ne hale getirdiğini görüyoruz.

"Milli Savunma Bakanımız diyemedi ki teröristler evlatlarımızı katletti"

Berat Mecit Day şehit oldu. Eski Genelkurmay Başkanımız, şimdi Milli Savunma Bakanımız diyemedi ki teröristler evlatlarımızı katletti. Diyemedi ki PKK'lılar öldürdü. Diyemiyorlar ki terörist saldırısında evlatlarımız katlediliyor. Süreçle ilgili hassasiyet gösterecekseniz evlatlarınıza, milletinize yaslanın. Milletinizden, 40 yıllık mücadelenizden utanın. Hassasiyet gösterip, nezaket gösterip arkasına sığındığınız hangi heves sizi şehidin, şühedanın karşısında bu kadar mahcubiyet yaşamaya razı etti bilmiyoruz. Kendinize gelin. Devletinizi, devlet milletinizi millet bilin. Devletinizden milletinizden başka istinadınızın olmadığını görün lütfen. Hiç kimse, sizin kabahatinizin, kusurunuzun sebep olduğu ağır bedeli kaldırmak için size yardım etmez. Siz kabahat edersiniz, milletiniz sizi toplar. Siz kabahat kusur edersiniz, milletiniz bedeli öder, sizi baş tacı eder. Bu milletinize güvenmekten başka bir seçeneğiniz olmadığını kaç sefer gördünüz?

"Millet sizin beraberliğinize rağmen sokaktan devleti topladı"

FETÖ'cülerle daha önce beraber oldunuz, devleti sokaklara düşürdünüz. Millet sizin beraberliğinize rağmen sokaktan devleti topladı, size verdi yine. Sonra çözüm süresinde yine bu it sürüsüyle beraber oldunuz. Oturdunuz, kalktınız, ağırladınız, uğurladınız. Sadece böyle birkaç terör saldırısının faili değiller. Bu çözüm sürecinde mecliste maaş verdikleriniz, ağırladıklarınız, uğurladıklarınız, ellerini sıktıklarınız, bayramlarda kucaklaştıklarınız falan. Bunların hepsi, bakın fotoğraflara, 40 yıllık terör saldırısının bütün aşamalarında var olanlar. Güya komuta kademesi. Bu şu demektir, Bingöl saldırısını, Dağlıcayı onlar planladı.

Türk milleti 40 yıldır evlatlarınızı vuranlarla, vurma planı yapanlarla milletin evlatlarından devşirdiklerinin ellerine silah verip kendi çocuklarımızı vurduranlarla, boy boy fotoğrafları olanlara meclis yönettiren bir millet ayakta kalamaz. 40 yıldır kendi evlatlarını öldüren bir terör örgütünün liderine, babamdı, Kürtlerin lideriydi, bizim liderimizdi, çok saygındı diyenlere mecliste özlük hakları veren, dokunulmazlık veren, maaş veren, makam veren bir devlet ayakta kalamaz. Dünyanın hiçbir ülkesi böyle bir şeye müsamahakâr davranmaz. Her türlü fikir tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin meclisinde konuşulabilmelidir. Ama teröre değene nefes aldırılmamalıdır. Terörü övene asla bir kuruş nasip olmamalıdır. Bu devlet, yolda bulduğumuz bir devlet değildir. Hasbelkader kurduğumuz bir devlet değildir. Bin yıldır yaşatmak için evlatlarımızı kurban verdiğimiz bir devlettir. Aklınızı başınıza alın.

"Biz Türk milletiyiz. Kanunsuz, kuralsız iş yapmayız"

Daha önce hatalar yaptınız. Olabilir, dönebilirsiniz, dönün. Kanun çıkarın. Burası çadır devleti değil. Kanun çıkarırsınız. Daha önce övündüğünüz kanunları kaldırın. Öcalan'a sayın demeyi suç olmaktan biz çıkardık diye bir lafınız var mesela. Mahcubiyet dileyin, özür dileyin. Devlet size kanunsuzluk yapın diye teslim edilmedi. Biz Türk milletiyiz. Kanunsuz, kuralsız iş yapmayız. Çıkarırsınız kanunlarınızı, dersiniz ki kanun budur. Uyarsanız budur, uymazsanız cezası budur. Medeni ülkeler gibi olmak zorundayız. Dolayısıyla işimizi düzgün yapmak zorundayız. Bu devlet nutuk atarak yönetilmez.

"Bir kere de bizim devletimiz yaralanmadan tedbir alabilsin"

Deprem yaşıyoruz. Depremlerle ilgili bütün konuşmalarımız şöyle, ‘deprem oluyor, devlet yaraları sarmaya muktedirdir.’ Bir kere de bizim devletimiz yaralanmadan tedbir alabilsin. Nutuk atıyoruz. Mevzuatı belli. Uygulaması belli. Yapılacaklar belli. Değişecekler, dönüşecekler belli. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyenlerin olması lazım. İnsanı öldür ki devlet yaşasın nedir? İnsanlarımız ölüyor, devlet de ölüyor. İnsan ölünce devlet de ölüyor o zaman. İnsan yaşat ki devlet yaşasın diye iktidar oluyorsunuz. İnsanlarınız yaşayamıyor, dolayısıyla devletiniz de yaşayamıyor. Mekanizmayı doğru yönetmek zorundayız.

"Şu anda Türkiye'nin en mühim meselesi, meselelerini doğru konuşamamak"

Biz siyasi süreçte duymaz olan kulaklarınızı duyar hale getirmek için biraz daha fazla bağıracağız. Hakkı yenenin hakkının yendiği yere gideceğiz. Hak mücadelesi verenin, hak diye bağıranın sesi olacağız, sesini yükselteceğiz. Siz cumhurun başısınız, cumhurbaşkanısınız, cumhurun halinden sizi haberdar edeceğiz. Görmez gözlerinizi biz açarız, duymaz kulaklarınızı duyabilir hale getiririz diye mücadele edeceğiz. Şu anda Türkiye'nin en mühim meselesi, meselelerini doğru konuşamamak. Meselelerini doğru konuşamadığı için ülke meselelerini çözemez hale geldi. Sorunlarımız var. En mühim sorunumuz sorun çözme kapasitemizi kaybetmiş olmak. Sorun çözme kapasitesini kaybetmiş olduğumuz için bu halde olduğumuzu düşünüyoruz. Enflasyonu düşüremiyorsunuz. Çünkü enflasyonun nasıl düşeceğiyle ilgili doğru istişareler ve planlar geliştiremiyorsunuz. Döviz rezervi biriktireceğiz diye ekonominin canını okuyorsunuz. Sonra utanmadan usulüne uygun iş yapmadığınız için elimizden bir yılda biriktirdiğimiz rezervler üç günde gidiyor. Devlet, devlet gibi yönetilirse bu devletin imkanları herkese yeter. Bilenlerle yürüyün. Yaptığınızın hesabını verin. Memleketiniz abad olacak. Memleketinizi büyütmenize gerek yok, küçültmeyin yeter.”