Samsun Olgunlaşma Enstitüsü Kültür Sanat Merkezi, Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, eşi Nebahat Özer, Ticaret Bakanı Mehmet Muş ve eşi Ümmü Eymen Muş, Samsun Valisi Zülkif Dağlı, Samsun milletvekili Çiğdem Karaaslan, Ordu milletvekili Metin Gündoğdu, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürü Hüseyin Burak Fettahoğlu ve çok sayıda davetlinin katıldığı törenle hizmete açıldı.
Törende bir konuşma yapan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Samsun’un Cumhuriyet’in kuruluşunun ilk sembolik hareketlerinin başladığı şehir olduğunu belirterek burada bulunmaktan mutluluk duyduğunu kaydetti.
Bakan Mehmet Muş ile kabinede beraber çalışmaktan onur duyduğunu da belirten Özer, “Çok hızlı bir şekilde ülkemizin ticari kapasitesinin artmasındaki engelleri birer birer aşan kıymetli Bakanımızın bulunmuş olduğu şehirde bir açılış yapmak bana ayrı bir keyif veriyor. Ben inanıyorum ki Sayın Bakanımla Samsun çok büyük bir ekonomik kalkınmaya, sadece ekonomik anlamda da değil; üretimde, kültürde, sanatta, diğer alanlarda da çok büyük bir hamleye tanıklık edecek.” dedi.
Kendisinin de Ordu’dan destek vereceğini kaydeden Özer, “Karadeniz sahilinde inşallah Samsun’da, Ordu’da, Trabzon’da, kıymetli bakanlarımızla birlikte farklı bir renk, farklı bir iklimle ülkemizi kalkındırmak, daha güçlü kılmak için elimizden gelen çabayı sarf edeceğiz.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin son 20 yıl içinde eğitimde devrimsel bir dönüşüme tanıklık ettiğini ifade eden Özer, ülkelerin en kalıcı sermayesinin beşeri sermaye olduğunun altını çizerek “Beşeri sermayenin niteliğini arttırmada kullanılan en önemli enstrüman eğitim olmazsa, üretim olmaz, eğitim olmazsa geçmişten geleceğe iddialı bir şekilde yola yürümek mümkün olmaz, eğitim olmazsa sanat olmaz, eğitim olmazsa hiçbir şey olmaz.” dedi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra diğer ülkelerin eğitimde okullaşma oranlarını artırmak için yatırım yaparak okullaşma oranlarını yüzde 90’ın üzerine çıkarttığını hatırlatan Özer, buna karşın Türkiye’de 2000’li yıllara gelindiğinde eğitim alanındaki manzaranın çok kötü olduğunu, 2000’li yıllarda 5 yaştaki okullaşma oranının yüzde 11, lisede yüzde 44, yükseköğretimde yüzde 14 seviyesinde olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde eğitimde devasa bir seferberlik başlatıldığını anlatan Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Derslikler yapıldı, okullar yapıldı. 2000’li yıllarda Türkiye’deki 81 ilde derslik sayısı sadece 300 bindi. Bugün 857 bin dersliği olan bir ülkeyiz. İkinci hamle okullaşma oranını artırmak için yapılan hamle eğitimin demokratikleşmesi hamlesi oldu. Yani eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamalar kaldırıldı.”
Eğitimdeki seferberliğin birinci ayağının fiziksel yatırımların yapılması, ikinci ayağın başörtüsü yasağı ve kat sayı uygulaması gibi antidemokratik uygulamaların kaldırılması, üçüncü ve en kritik ayağın ise eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için yürürlüğe sokulan sosyal politikalar olduğunu anlatan Bakan Özer, şunları kaydetti: “Bu ülkede son yirmi yılda kitaplar ücretsiz olarak dağıtılmaya başlandı. Yardımcı kaynakları biz geçen sene devreye soktuk. 190 milyon yardımcı kaynağı ücretsiz olarak dağıttık. Şartlı eğitim yardımları yürürlüğe sokuldu. Yani çocuğunu eğitime devam ettirme şartıyla ailelere finansman desteği sağlandı. Burslar verildi. Taşımalı eğitimle, eğitime erişemeyen o garibanlar ücretsiz bir şekilde taşımalı eğitim kapsamında okullarına kavuştular ve ücretsiz yemekler verilmeye başlandı ilk kez. Bunu başlatan zaten bu dönem bundan önce ücretsiz yemek diye bir şey yoktu. 1,8 milyon öğrenci ücretsiz yemek yiyordu. 6 Şubat tarihi itibarıyla biz bunu 5 milyona çıkardık. Okul öncesi eğitimdeki tüm çocuklarımıza, tüm yavrularımıza ücretsiz olarak yemek veriyoruz. Bu sosyal politikaların bugünkü maliyeti, son yirmi yıldaki sosyal politikaların maliyeti 525 milyar lira. Peki netice ne oldu? Netice şu oldu: Beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 11’den yüzde 99,86’ya çıktı. Ortaöğretimdeki net okullaşma oranı yüzde 44’ten yüzde 99,17’ye çıktı. Yükseköğretimdeki net okullaşma oranı yüzde 14’lerden yüzde 47’lere çıktı. Yani son yirmi yıl, bu ülkenin beşeri sermayesini en bereketli bir şekilde kullandığı bir döneme tekabül etti.”
Bu uygulamaların iki kazananı olduğunu vurgulayan Bakan Özer, “Birincisi garibanlar. Hani o Türkiye Yüzyılı şarkısında ‘Mazlumlar söylesin, şarkılarını’ diyor ya. Mazlumlar şarkılarını söyledi bu dönemde. İkincisi de kadınlar oldu. Ortaöğretimdeki kızlarımızın okullaşma oranı ortalama yüzde 44 olmasına rağmen yüzde 39’du. Şu anda yüzde 99’a yükseldi. Kız çocuklarının okullaşma oranı, kadınların okullaşma oran ilk kez erkekleri geçti. Yükseköğretimde 2014 tarihinden itibaren kadınların okullaşma oranı erkekleri geçti.” dedi. Son bir yıldaki hamleyle, 6 bin 700 anaokulunu bir yılda oluşturularak 5 yaşta okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranının yüzde 65’ten yüzde 99,86’ya çıkarıldığına vurgu yapan Bakan Özer, beş yaştaki okullaşma oranının böylece neredeyse yüzde 100’e ulaştığını kaydetti. Özer, bu süreçte aktif olarak gece gündüz demeden çalıştıkları için millî eğitim camiasına ve Emine Erdoğan’a ayrıca teşekkürlerini ifade etti.
Özer, Millî Eğitim Bakanlığı’nın sadece eğitim çağı nüfusuna eğitim vermediğine değinerek konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Aynı zamanda Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü kapsamında tüm yetişkinlerimize eğitim veriyoruz. Bunun iki tane kanalı var: Birisi halk eğitim merkezleri, diğeri de olgunlaşma enstitüleri. Halk eğitim merkezlerinde 5 binin üzerinde kursu vatandaşlarımıza bulundukları her yerde istedikleri kursları alabilme imkanını getirdik. Yıllardan beri başarılı bir şekilde uygulanıyor. 2021 yılında üç milyon dört milyon bazında vatandaş bu kurslardan yararlanmıştı. 2022 yılında hedefi büyüttük, dedik ki ayda bir milyon vatandaşımıza ulaşacağız. Bunun en önemli nedeni, çünkü bu kurslardan en fazla yararlananlar kadınlarımız. Onların istihdam edilebildiklerini desteklemek, yaşam becerilerini güçlendirmek, değişen taleplerine yönelik eğitim desteği sağlamaktı. 2022 yılı sonunda 12 milyon hedefimiz vardı. 13,5 milyon vatandaşımıza ulaştık. Burada en önemli katkılar, köy yaşam merkezleri oldu. Köy yaşam merkezlerinde sadece çocuklarımız için anaokulu ilkokulu desteği vermedik, aynı zamanda halk eğitim merkezleri kurduk. Oradaki vatandaşlarımızın çocuklarıyla, torunlarıyla aynı eğitim çatısı altında buluşmalarını sağladık ve 2023 yılında da 3 ay içerisinde 4,5 milyon vatandaşımıza eğitim hizmeti sağladık.”
Halk eğitim merkezleri ile yürütülen çalışmaların deprem bölgesinde de yoğun bir şekilde sürdürüldüğünü dile getiren Bakan Özer, “Aynı şeyi deprem bölgesinde de yaptık. Deprem bölgesinde o vatandaşlarımızın, kadınlarımızın özellikle, ihtiyaç duyduğu giysilerin üretilmesinde aktif olarak halk eğitim merkezlerimiz çalıştı. Bu vesileyle 6 Şubat depreminde kaybetmiş olduğumuz tüm canlarımıza da Allah’tan rahmet diliyorum. İnşallah devlet, millet el ele vererek hızlı bir şekilde bölgemiz tekrar eski günlerine dönecek.” diye konuştu.
“Olgunlaşma enstitülerinin amacı çok sembolik, yerli ve millî bir başlangıcı var”
Yetişkinlere verilen eğitimler konusunda halk eğitim merkezlerinin ardından ikinci kanalın da olgunlaşma enstitüleri olduğunu belirten Özer, olgunlaşma enstitülerinin çok kritik anlam taşıdığını söyledi. Özer, “Baktığınız zaman Cumhuriyetin kuruluşundan sonra hızlı bir şekilde devreye alınan kurumlar. Amacı çok sembolik.” dedi.
Özer, bu konuda olgunlaşma enstitülerinin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tarihi geçmişine işaret ederek şunları söyledi: “Tarihine bakarsanız; İstanbul’da Türk Müslüman kadın terzi yok. Hep azınlıklar var o dönemde. Sadece yerli el sanatları becerisi olan kadınları yetiştirmek için kuruluyor. Bu kadar aslında yerli, milli bir başlangıcı var. Zaman içerisinde Türkiye’nin farklı noktalarında dağılarak, o geçmişten günümüzde o dokumanın, el işlerinin, sanatın, modanın taşındığı kurumlar, taşıyıcı kuruluşları, kurumları olarak hizmet vermeye başlıyor. Emine Erdoğan hanımefendi buraya da dokundu. Burayı farklı bir konsepte taşımaya çalıştı. Yani ‘sadece geleneksel üretim teknolojileriyle sınırlı kalmasın, günümüzde de kullanılabilir ürünlere dönüştürüp geleceğe yani günümüze taşımayla ilgili bir misyon üstlensin.’ ve bu kapsamda işte İstanbul’da Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsünün Bohça ile yeni mi markayla tanışması, diğer alanlardaki olgunlaşma enstitülerinde de farklı açılımlarla bu devreye girdi. Ben eşime de teşekkür ediyorum.”
Özer, buradaki amacın; mümkün olduğunca şehirlerin kimlikli ve karakterli binalarında olgunlaşma enstitülerinin atölyelerini, müzelerini, satış ofislerini ve aynı zamanda kültürle ilgili de kütüphanelerini, vatandaşın zaman geçireceği sosyal mekanlar halinde yaşam merkezine ve tarihi binalar içerisinde kalp atışlarının yaşandığı mekanlara dönüştürmek olduğunu anlattı. Bunun da ilk adımının Emine Erdoğan’ın katıldığı açılış programıyla İzmir’de atıldığını kaydeden Özer, şimdi de Samsun’a değerli bir binayı kazandırmış olduklarını ifade etti. Özer, emeği geçen herkese teşekkürlerini iletti.
Olgunlaşma Enstitüleri
Olgunlaşma Enstitüleri kültürel değerleri araştıran, gün yüzüne çıkaran, arşivleyen, geleneksel sanatları geçmişten geleceğe taşıyarak gelecek kuşaklara aktaran ulusal ve uluslararası alanlarda tanıtımını sağlayan eğitim kurumları olarak hizmet veriyor. Kurumlarda sanatsal ağırlıklı eğitim ve üretim çalışmalarının yanı sıra kurs programları da uygulanıyor. 2022 yılında açılan 6 yeni kurum ile birlikte 29 ilde 30 Olgunlaşma enstitüsü sayısına ulaşıldı. 2021 yılında 6 bin 830 olan ürün tasarım tescil sayısı ise 13 bine çıktı. Kurumlar kendi bünyelerinde bulunan mağazalardan ve online olarak ürün satışları yapıyor. Ayrıca tüm olgunlaşma enstitülerinde çalışılanların el emeği göz nuru seçkin eserleri Bohça markası altında toplandı. İstanbul’da biri Beyoğlu diğeri Galataport’ta olmak üzere iki farklı lokasyonda mağazalar bulunuyor. (Birlik Haber Ajansı-BHA)