Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Yargı, Cumhuriyet savcısı, avukat ve hakimden oluşur. Şimdi iki ayaklı Anayasada, üçüncü ayak yok. Biz bu üçüncü ayağı inşallah yeni dönemde yeni Anayasayla, bunu başaramazsak Anayasadaki değişikliklerle Anayasamıza aktaracağız ve Anayasadan alan güçle avukatlarımız daha iyi hizmet sunma imkanlarını bulacaklardır. ” dedi.
Adalet Bakanı Bozdağ, 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla Ankara 2 Nolu Barosu’nun düzenlediği iftar programına katıldı.
İftar sonrası konuşma yapan Bozdağ, yeni Anayasa vurgusu yaparak, “Türkiye yüzyılının, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk sivil ve demokratik anayasasını başardığımızda içinde avukatların hukukunu koruyan, onların kıymetini daha ilerilere taşıyan ve anayasal düzende hakim, savcı nasıl korunuyor, hukuksal teminatları anayasada nasıl yer alıyorsa avukatlarımızın hukuksal teminatları da anayasada yer alacaktır.” diye konuştu.
İsrail hükümetinin, Kudüs’teki Ümmet-i Muhammed’in, İslam aleminin kutsalı olan Mescid-i Aksa’ya yaptığı saldırıya da değinin Bakan Bozdağ, saldırıyı bir kez daha lanetlediğini dile getirdi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın konuşmaları şu şekilde;
AVUKATLARIMIZIN HUKUKSAL TEMİNATLARI ANAYASADA YER ALACAK
İnşallah yeni dönemde Türkiye yüzyılının içerisinde belki 28. dönemde inşallah başarabilirsek ki niyetimiz odur, Anayasada yapacağımız değişiklikler veyahut da imkan olursa Türkiye yüzyılının, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk sivil ve demokratik anayasasını başardığımızda içinde avukatların hukukunu koruyan, onların kıymetini daha ilerilere taşıyan ve anayasal düzende hakim, savcı nasıl korunuyor, hukuksal teminatları anayasada nasıl yer alıyorsa avukatlarımızın hukuksal teminatları da anayasada yer alacaktır. Bizim en önemli taahhütlerimizden birisi budur. İkincisi savunmayı değişik maddeler altında düzenlenirken esasında bizim avukatlarla ilgili de müstakil bir madde koymamız gerekiyor. Hakim için var, savcı için var, avukat için de biz müstakil bir madde koymak zorundayız. Çünkü yargı Cumhuriyet savcısı, avukat ve hakimden oluşur. Şimdi iki ayaklı Anayasada. Üçüncü ayak yok. Biz bu üçüncü ayağı İnşallah yeni dönemde yeni Anayasayla, bunu başaramazsak Anayasadaki değişikliklerle Anayasamıza aktaracağız ve Anayasadan alan güçle avukatlarımız daha iyi hizmet sunma imkanlarını bulacaklardır.
SAVUNMA HAKKINI MÜSTAKİL BİR BAŞLIK OLARAK DÜZENLEYECEĞİZ
Avukatlarımız bugünkünden daha güvenceli bir çalışma ortamına kavuşmuş olacaklardır. Ayrıca savunma hakkını da müstakil bir başlık olarak düzenleyeceğiz. Temel haklar içerisinde hak arama hakkı ve savunma hakkı. Bu tabi çalışılacak, ben bir ana mesaj vermek için söylüyorum. Müstakil olarak bunu da orada düzenleyeceğiz. Çünkü hak aramak da kutsaldır bu hakkı arayanın hakkını aramasında yardımcı olmak savunmaya ihtiyacı varsa savunmasını yapmak da kutsal bir vazifelidir. Böyle inanıyor ve Anayasada bu köklü reformu yeni dönemde yapmanın mücadelesini vereceğiz. Siz de biz de el ele bunu başarmak için gayret edeceğiz. Yeni dönemde inşallah avukatlık yasamızı baştan sona yenileyen tarihi reform yapacağız. Yeni bir avukatlık kanunu çalışmasını, Adalet Bakanlığı olarak daha önce tamamlamıştık ama neticeye götüremedik. Şimdi yeni bir komisyonumuz çalışıyor. İnşallah seçimden sonra barolarımızla iş birliği içerisinde avukatlık yasamızı yenileyeceğiz çağın ihtiyaçlarına, Türk yargısının ve adaletinin ihtiyaçlarına uyumlu bir avukatlık kanunu yürürlüğe koyacağız. Birlikte yapacağız.
HUKUKİ HİMAYE SİGORTASINI DA SİSTEMİMİZE KAZANDIRACAĞIZ
Öte yandan hukuk sigortası dediğimiz bazı ülkelerde olan bazı yerde kısmen uygulanan hukuki himaye sigortasını da sistemimize kazandıracağız. Bunu da çok önemsiyorum. Doğru bir adım ve tarihi bir reform olduğuna inanıyoruz. Adım adım ilerleyeceğiz. İlki zorunlu olmayacak, ihtiyari yapacağız ama zaman içerisinde bunun toplumun her tarafında büyük bir kabul göreceğine yürekten inanıyorum. Adli yardım sistemimizi yeniden ele alacağız. Hem CMK’ya göre hem de diğer adli yardımı birleştireceğiz. İki üç ayrı adli yardım anlayışını ortadan kaldıran adli yardımı tek elden dağıtan ve toplumda adli yardıma ihtiyacı olan her bir vatandaşımıza adli yardım veren bir sistem getireceğiz. Çünkü hukuk devletine ve adalete olan güveni tesis etmek için adli yardımdan yararlanma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza bu hakkı vermemiz lazım. İmkanı olan kendi tutacak ama imkanı olmayanlara da hazine desteğiyle hukuk yardımından yararlanmasının yolunu açacağız ve bunun kapsamını da alabildiğine genişleteceğiz. Çünkü bu reform son derece önemli bir reform. Bir rakam paylaşmak isterim. Bugün ceza mahkemelerinde görülen davaların yüzde 39’u serbest görüşme yapılarak tutulan avukatlar eliyle görülüyor. Ve geri kalan kısmı da yüzde 71 tamamen avukat eliyle gören CMK avukatlarıyla gözüküyor. Yani yüzde 41’i de CMK avukatlarıyla görüşülüyor yüzde 30’u da avukatsız.
CEZA YARGILAMASINDA AVUKATLA TEMSİL ORANINI ARTIRACAK ÖNEMLİ ADIMLAR ATMA KARARI ALDIK
Türkiye’nin hukuk devleti vasfını, adalete olan güveni, yargı hizmetlerinden olan memnuniyeti yükseltmek için bizim bir defa ceza yargılamasındaki avukatla temsili doğru dürüst yere koymamız gerekiyor. Onun için önümüzdeki dönemde ceza yargılamasında avukatla temsil oranını arttıracak önemli adımlar atma kararı aldık. Bazı davaların avukatla takibini zorunlu hale getireceğiz ve temsil etme ekonomik imkanına sahip olmayanların temsilini de hazineden sağlayacağımız adli yardımla ödeyeceğiz ve bütün vatandaşlarımızın bu savunma hakkını doğru bir şekilde kullanmalarını temin edeceğiz. Hem müdahillere hem de sanıklar için aynı hakkı getireceğiz ve bu kapsamı genişleteceğiz. Ve bununla ilgili adımlarımızın parametrelerini belirledik. İnşallah bunların hazırlıkları bitiyor. Seçimden sonra ilk atacağımız temel adımlardan bir tanesi bu olacaktır. Noterlik Kanunu da aynı şekilde değiştiriyor. Noter olmanın şartlarını çağın ihtiyaçlarına göre orada istihdam edilecekler konusu dahil yeniden ele alan önemli reformları hazırlıyoruz ve bunları da bir bir hayata geçireceğiz.
YARGI BİRLİĞİNİ TESİS EDEN TARİHİ ADIMI BİZ GEÇMİŞ DÖNEMDE ATTIK
Son 20 yıl içerisinde hukuk devleti vasfını güçlendirici tarihi adımlara hep beraber şahit olduk. İzniniz olursa birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum. Zaman içerisinde unutuldu gitti. Adaletsiz siyasi taraftarlık terazisinde tartanlar, siyasi taraftarlığına uygun karar varsa adalet doğru tartıyor, siyasi taraftarlığa aykırı karar varsa adalet terazisinin ayarı şaşmış deyip hakimlerimize, savcılarımıza saldıranlar hep görüyoruz, oldu olacak. Ama yılda 8,5 milyondan fazla davaya bakıyorlar. Bunca olayın içerisinde 10 tane tartışmalı konu bu, onu da yasal tartışma konusu. Dosyaya, delile göre yapılan adil bir tartışma değil. 10 tartışma üzerinden hem de adil olmayan bir tartışma üzerinden yılda 8,5 milyon dosyaya bakan, milyonlarca karara imza atan hakim ve savcılara saldırmak adil bir yaklaşım değildir. Bunu burada özellikle ifade etmek istiyorum. Hakimlerimizin, savcılarımızın, avukatlarımızın hukukunu korumakta hem Adalet Bakanı hem Hakimler ve Savcılar Kurul Başkanı olarak bizim ana vazifelerimizdir. Türkiye’de yargı birliğini tesis eden tarihi adımı biz geçmiş dönemde attık. Bir askeri yargımız vardı. Bir sivil yargımız vardı. Bir Yargıtay’ımız vardı. Bir askeri Yargıtay’ımız vardı. Biri Danıştay’ımız vardı. Bir Askeri Yüksek İdare Mahkememiz vardı. Bir ceza kanunumuz vardı, bir Askeri Ceza Kanunumuz vardır. Bir CMK’mız vardı, bir askeri CMK’mız vardı. Sanki iki ayrı devlet, iki ayrı yargı, iki ayrı usul, iki ayrı hukuk vardı. Yıllarca Türkiye’de yargı birliğini konuşmaya bu ülkede bugün edebiyat yapan demokrasi, hukuk diyen insanların çoğu hariç önemli bir kısmı ağzına alıp konuşma cesareti gösteremedi.
İSTİNAFI, TÜRK HUKUK SİSTEMİNE BİZ GETİRDİK
İstinafı, Türk hukuk sistemine biz getirdik. Arabuluculuğu, uzlaştırmacılığı, alternatif çözüm yolları olarak ilk defa Türk hukukuna biz kazandırdık. Hak arama yollarını çoğaltan, tarihi adımlar attık. Bir yandan bilgi edinme hakkını, bir yandan kişisel verilere ulaşma hakkını, bir yandan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını, öbür yandan idarenin işleyişiyle ilgili kamu denetçisine başvuru hakkını aziz milletimizin her bir ferdine tanıyan büyük Anayasa reformunu Cumhurbaşkanımızın liderliğindeki bu kadro yaptı. Konuşuyorlar şimdi. Siz ne yaptınız? Yaptıkları bir şey yok. Ama Türkiye’de bugün övüne övüne anlattıkları müesseseleri Türk hukuk sistemine kazandıran adımları biz attık. Türkiye hukuk devleti. Hepimiz öyle diyoruz. Anayasamız öyle diyor. Ama bakın bu Anayasa’nın değiştirdiğimiz maddelerinden bazılarını tekrar etmekte fayda görürüm. 129’uncu madde. Der ki; uyarma ve kınama cezaları, kanunda aksi hüküm yoksa disiplin cezaları yargı denetimi dışındadır. Ne demek? Uyarma, kınama cezasını kanuna hüküm koyarsanız yargı denetimi dışına çıkarabilirsiniz. Anayasa emrediyor. İstersen yaparsın. Anayasa’yı değiştirdik. Disiplin cezaları ayrımsız yargı denetimi dışındaydı, Yüksek Askeri Şura kararları yargı denetimi dışındaydı. Yargı yolunu açtık. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin hepsi yargı yolu kapalıydı. Kaç iş var tek başına yapar, ne kadardır sayısını bilen yok. Şimdi tamamını yargı denetimine açtık. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın resen imzaladığı emir ve kararlar aleyhine de Anayasa Mahkemesi dahil hiçbir yargı merciine gidilemezdi. Ona da yargı yolunu açtık. Cumhurbaşkanı’nın hukuki sorumluluğu yoktu, cezai sorumluluğu da mevzuatımızda suç olarak düzenlenmemiş bir konuyla sınırlıydı. Şimdi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptığı her türlü iş ve eylem yargı denetimine açık. Cezai sorumluluğu da, hukuki sorumluluğu da sonuna kadar eksiksiz ve tam olarak var. Konuşuyorlar ya tek adam adam diye. Hesap yok. Meclisin denetimi var. Yargının denetimi var. Dün sorumsuz bir Cumhurbaşkanı, bugün yaptığı her şeyin hesabını önce millete sonra milletin meclisine, sonra da yargı denetimine açık olduğu için yargıya veren bir Cumhurbaşkanıdır.
HSK’NIN İHRAÇ KARARLARINI YARGI DENETİMİNE AÇTIK
HSK’nın ihraç kararları, yargı denetimine kapalıydı. Yargı denetimine açtık. 15 Temmuz darbesini yapanların aleyhine dava açılamıyordu, yasak vardı. Onu kaldırdık. 12 Eylül’den sonra ilk meclis kurulana kadar çıkarılmış bütün kanunların Anayasa’ya aykırılık iddiasının defi yoluyla ileri sürülmesini Anayasa yasaklıyordu. Biz 12 Eylül 1980 ile 1983 Kasım ayı divan ne zaman oluştu aklımda değil, Başkanlık divanı oluşana kadar çıkan bütün kanunları Anayasa Mahkemesi’nin denetimine biz açtık. İnsan haklarına ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmaların iç hukukla çatışması halinde, iç hukukun üstüne taşıyan insan reformunu biz yaptık. Bunları şunun için anlattım. Yeri geldiğince konuşuyorlar. Efendim ağzını açan şöyle oluyor. Falan yapan böyle oluyor. Yahu bütün biz yolları açmışız hukuka. Kime konuştu diye başına bir iş geliyor. Sabahtan akşama kadar Sayın Cumhurbaşkanımıza ve ailesine yapılmadık hakareti bırakmayan ahlaksızlar var. Nice sinkaflar yapılıyor. Ben bazen söylüyorum tweet attı da başına şu geldi diye mesaj atanlara, Allah için o attığı tweeti yüzün kızarmadan okuyabiliyor musun? İnsanların annesine, babasına, kız kardeşine, kendisine sinkaf etmeyi, ifade hürriyeti olarak görenler kadar bizim mezhebimiz geniş değil. Sinkaf etmek, ifade hürriyeti değil, bizim tahammül edeceğimiz bir iş de değil. Hiç kimseyi sinkafa tahammül zorunluluğunda tutan bir Anayasa hükmümüz de yoktur. Yasa hükmümüz de yoktur. Ama maalesef sinkafı, ifade hürriyeti gibi gören, hakaretin alasını yazdığı metni oku dediğinde okuyamayacak olanlar ifade hürriyetinin kapsamında bunları değerlendiriyorlar. El insaf diyorum. Bu milletin gelenekleri, görenekleri, kültürel değerleri, genel ahlakı var. Bu ahlak çerçevesinde de bizim bunlara hukuk yanında ayrıca bakmamız icap eder mi? Eder. Ama maalesef bütün bunlara baktığımız bunların da göz ardı edildiğini görüyoruz.
MESCİD-İ AKSA’YA YAPILAN SALDIRIYI BİR KEZ DAHA LANETLİYORUZ
İsrail hükümetinin, Kudüs’teki Ümmet-i Muhammed’in, İslam aleminin kutsalı olan Mescidi Aksa’ya yaptığı silahlı baskın ve saldırıyı şahsım ve bu salonda bulunan herkes adına, aziz milletimiz adına bir kez daha lanetliyoruz. İsrail hükümetini uluslararası hukuku, insan hakları hukukunu hiçe sayan, yok sayan bu eşkıya adımlarını derhal durdurmaya davet ediyorum. Hiçbir saldırı, kim ne derse desin, nerede durulursa durulsun Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın hukuki statüsünü değiştiremeyecektir. Hangi metne kim ne imzayı atarsa atsın bu statü, Müslümanların gönlünde, vicdanında, imanında yer alan bir statüdür. Bu statüye Birleşmiş Milletler de başka güçlerde dokunamaz, müdahale edemez. Buradan insan hakları örgütlerine de seslenmek isterim. Yeri gelince insan hakları diye yeri göğü inleten, Türkiye’de faaliyet gösteren insan hakları örgütleriyle, uluslararası faaliyette bulunan insan hakları örgütlerine de sesleniyoruz. İsrail ibadet için camiye toplanan Müslümanlara kurşun yağdırırken insan haklarını ayaklar altına alırken siz neredesiniz? Bir cümle kurmaya, lanet etmeye tahammülünüz, gücünüz yok mu? Türkiye’ye dönük eleştiriler için geliyorlar. Bana gelen uluslararası insan hakları örgütlerinin emin olun tamamı terörist iddiasıyla, soruşturulan, kovuşturulan ya da hüküm giymiş olanlar için geliyorlar. Ben de soruyorum, yahu bizim cezaevlerimizde 300 binden fazla insanımız var. Diğer insanların haklarına ilişkin size hiç mi şikayet gelmiyor? Onlarla ilgili bize soracak bir sorunuz yok mu diye soruyorum. Bize bunları sormamız söylendi diyorlar. Başkaları umurlarında değil. Varsa PKK’lılar varsa FETÖ’cüler varsa DHKP/C’liler varsa diyen bilumum terör örgütleriyle ilgili ihbar ve şikayetler. Çoğu da yalan ve aslı olmayan şeyler. Bunun üzerinden bize geliyorlar. Ben şimdi soruyorum. İsrail hükümetine yaptığı bu eşkıyalık nedeniyle bu terör saldırısı nedeniyle gidip de masum ibadetini yapan insanlara kurşun yağdırmak, din ve vicdan hürriyetini ihlal etmektir, sizi kınıyoruz, temin ediyoruz size şu yaptırımı uygulayacağız diyen bir ses var mı? Yok. Müslümanların memleketine saldırı olduğu zaman, kutsallarına saldırı olduğu zaman insan hakları yok. Kur’an-ı Kerim’imize saldırı olduğu zaman, şanlı bayrağımıza saldırı olduğu zaman, Kur’an-ı Kerim’imizi yırtan, yıkmaya cüret eden Ebu Cehil’in asrımızdaki temsilcileri olduğu zaman, bu millete düşman, şanlı bayrağımıza el uzatan alçaklar olduğu zaman, bunu ifade hürriyetinin farklı ifadesi olarak görüyorlar. Ama Türkiye’ye konu geldiğinde bambaşka bir tutum takınıyorlar. Ben anlamıyorum şimdi insan hakları yok mu Müslümanların? Kur’an-ı Kerim yakıyor. İncil yakılsa ne derdiniz? Başka bir ülkenin bayrağını yıktırmaya, polis nezaretinde izin verilse siz ne derdiniz? Sizin mabetlerinize böyle bir devletin askeri saldırıda bulunsa, terör saldırısı niteliğinde adeta saldırsa siz ne dersiniz? Onun için bu Ramazan-ı Şerif ayında aziz milletimizi bir kez daha olup bitenler karşısında basiretle, bunları vicdan terazisinde çıkartmaya davet ediyorum. Allah’ın izniyle bu saldırıların hepsi zaman içerisinde yok olacaktır. Mescid-i Aksa, Kudüs yeniden hür olacaktır. Yeniden orada ezanlar daha hür daha gür okunacak. Orada Müslümanlar huzur ve güven içerisinde ibadetlerini yapacaktır. O günleri inşallah Alem-i İslam ve bütün insanlık görecektir. (Birlik Haber Ajansı-BHA)