SAMET MEMİŞ/ANTALYA-BHA
TİMBİR Batı Akdeniz bölge temsilcisi Gazeteci Samet Memiş, orman yangınlarıyla ilgili önemli tespitler ve çözüm önerileri hakkında bir köşe yazısı kaleme aldı.
Samet Memiş: "İlkokulda öğretmenlerimizin bize verdiği basit çevre kurallarını harfiyen uygulasaydık, bugün belki de yaşadığımız pek çok felaketi yaşamayacaktık. Ne derlerdi bize? “Ormanlara çöpünüzü, çalınızı, çırpınızı atmayın. Çevremizi temiz tutalım. Doğaya, hayvanlara, topluma zarar vermeyelim.” Ne kadar sade, ne kadar anlamlı ve aslında ne kadar hayat kurtarıcı kurallar…
"Yanan sadece ağaçlar değil, vicdanlar da kül oluyor"
Son birkaç yıldır orman yangınlarıyla birlikte adeta ciğerimiz yanıyor. Her yaz yüreğimizi dağlayan haberlerle karşılaşıyoruz. Peki, hiç düşündünüz mü? Neden son yıllarda bu kadar çok orman yangını çıkıyor? İşte ben size yaşadığım, gözlemlediğim gerçekleri tane tane anlatmak istiyorum.
2021 yılında Manavgat ve Sütçüler yangınlarında bizzat sahadaydım. Hem habercilik görevimi yaptım hem de elimden geldiğince söndürme faaliyetlerine katıldım. Ormanları yakından inceledim. Ağaçların altı öyle çalı çırpı ve çöple doluydu ki, yürümek neredeyse imkânsızdı. İşte yangının sebebi burada başlıyor. Alevler çalı çırpının altından sessizce ilerliyor. Siz bir bölgeyi söndürüyorsunuz, hemen biraz ileride yeni bir alev beliriyor. Çünkü ateş, gözle görünmeden toprağın altındaki kuru örtüde yol alıyor ve bu yüzden kontrol edilemiyor.
Peki, bu ormanlar neden bu hale geldi?
Çok basit bir cevabı var: Çünkü doğanın dengesini bozduk. Eskiden bu ormanlarda hayvanlar dolaşırdı. Özellikle de bizim "kara keçi" dediğimiz, sarp kayalıkların, sık ormanların yerlisi olan keçiler… Bu hayvanlar orman tabanını doğal yollarla temizlerdi. Ne çalı bırakırlardı ne kuru yaprak. Onların geçip gittiği yer tertemiz olurdu. Ne ağaçlara zarar verirlerdi ne toprağa… Ekolojik döngünün en sade ama en etkili temizlik işçisiydi bu hayvanlar.
Ama ne yaptık? Ormanlara hayvan sokmak yasak dedik. "Burası koruma alanı, burası milli park" diyerek her yeri yasakladık. Ormanları koruyacağız derken, onları kendi haline bıraktık. Hayvancılığı dışladık, doğayla olan bağı kopardık. Sonuç? Altı çalı dolu, yangına hazır ormanlar…
Bugün korumaya çalıştığımız ağaçlar birer birer yanarken, sadece ormanları değil, içinde yaşayan sayısız canlıyı da kaybediyoruz. Kuşlar, sincaplar, kirpiler, kaplumbağalar… Yanan sadece ağaç değil; bir yaşam, bir denge yok oluyor.
Doğayı gerçekten korumak istiyorsak, onunla savaşmak değil, onunla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Yasaklarla değil, anlayışla. Ekolojik dengeyi sağlayan canlılara yer açmalıyız. Kara keçilere, doğal çobanlara, doğanın işçilerine yeniden ormanların kapılarını açmalıyız.
Çünkü doğa, en iyi yine kendini onarır. Yeter ki biz ona izin verelim…