Gündem

Ağıralioğlu: Öcalan’a meclis, Özdağ’a hapis!

Anahtar (A) Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, Samsun'da gazeteciler ve STK temsilcileriyle düzenlediği toplantıda, gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Abone Ol

SAMSUN-BHA

Anahtar Parti Lideri Yavuz Ağıralioğlu, teğmenlere verilen ihraç kararı ile ilgili, “Mustafa Kemal'in askerleriyiz, demiş çocuklar. Yemin etmişler. Bu Harbiye Yemindir. Kendi iç disiplinine bir şey demiyorum. Ama ‘Tayyip Erdoğan'ın askerleriyiz’ denseydi mesela, bu bahse konu disiplin cezası çalışabilecek miydi? Tereddüdüdür kamuoyunda vicdana yük olan” dedi. Ağıralioğlu, İmralı görüşmelerine de değinerek, “Şimdi siz bir taraftan evlatlarımızın 40 yıldır canına kasteden bir caniyi Öcalan'a, Umut Hakkı diyerek onu meclise çağırıyor. Özdağ'ı da Ümit Hakkı diye hapse gönderiyorsanız, bunu millet vicdanında izah edemezsiniz” diye konuştu.

Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, Samsun da Gazeteciler ve STK Temsilcileri ile bir araya geldi. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ağıralioğlu, özetle şunları söyledi:

Sorun çözmede problem var

“Devletimizin sorunları var bizim. Çözülebilir sorunlardır bunlar. Sınırlarımızda güvenliğimizle ilgili sorunlarımız var. Uluslararası ilişkilerimizde sorunlar var. Milletimizin sorunları var. Memleketimizin sorunları var. Memleketimizin sorunları çözülebilir. Kronik problem diye gördüklerimin başında sorunlarla baş edebilme kabiliyetinin bu kadar azalması var. Yani Türk devletinin şu anda. Yönetimin en mühim sorunu, sorun çözme kapasitemizde problem var. Enflasyonu çok uzunca senelerdir çözmeye çalışmak ve çözememek Türk siyaseti için bir utançtır. İşsizlik sorunu var. İşsizlik sorunu var olabilir ama işsizlik sorunun bu kadar kronik hale gelmesi sorundan daha büyük sorundur. Yani sorunlarımızı bilmek, sonra sorunlarımızı çözme imkânımız varken çözememek, sorunlarımızdan daha mühim bir sorundur. O yüzden Anahtar Parti'nin bir mesuliyeti şu. Biz ülkemizin büyüklüğüne, kapasitesine, kurumsal varlığına, maharetine çok itimat ederiz. Ne varsa sorun diye neyi konuşuyorsanız bu sorunlara sebep olan şey, siyasetin bizzat kendisinin sebep olduğu sorunlardır. Yani siyasetçiler memleketin sorunlarını çözeceğiz diye memleketi bu kadar sorumlu hale getirmişlerdir. İnsan bazen şöyle diyesi geliyor; Türkiye'de hiç siyaset, siyasetçi olmasa, hiç parti olmasa, hiç bakan olmasa, Cumhurbaşkanı dahil. Devlet planlama teşkilatı olsa, müsteşarlar olsa, bürokratlar, devlet planlama teşkilatı planlasa, müsteşarlıklar nezaret etse, bürokratlar uygulasa, yargıda denetlese, mekanizmanın içerisinde siyaset ve siyasetçiler olmasa sanki bundan daha iyi olurmuşuz gibi bir algı var. Bu kadar adam yetiştiriyoruz, bu yetiştirdiğimiz adamların devlet yönetimine, hükümet kapasitesine bir faydası yoksa biz bu adamların için yetiştiriyoruz. Madem biliyoruz, bu bildiklerimizin bizim devlet yönetimimize niçin faydası olmuyor? Siyasete o yüzden bilmiyorum demeyi öğreteceğiz, bileni dinlemeyi öğreteceğiz, bilene sormayı, bilenin dediklerini yapmayı, yaptığının da hesabını vermeyi öğreteceğiz. Bu olunca memlekette şu gün sorun diye zikrettiklerinizin çoğunun aslında sorun olmadığı görülecek.

Tayyip Bey inatçı çıktı

Ortalama siyaset 20-25 yıl aralıklarla bir takım yeni partilere imkân veriyor. 20-25 yılda bir siyasi partiler değişiyor. Rahmetli Süleyman Demirellerin yaş kuşağından Tayyip Beylerin yaş kuşağı 20-25 senelik farkla devlet yönetimini aldılar. Biz de şimdi onlarla aramızdaki 20-25 yıllık yaş kuşağından onlardan alacağız. Yani bu 20-25 yılda bir ortalama, jenerasyon değişiyor. Şimdi yeniden açılıyor bu kulvarlar. Tayyip Bey biraz inatçı çıktı, 25'e zorluyor beyefendi. Cumhurbaşkanımız, şimdi ne yapacak? Ben bir daha deneyeyim diyecek. Dedi ki, ölene kadar buradayım. Tayyip Bey geldiğinde bize değişim vaat ederken ne söyledi? Yolsuzluk olmayacak, yasaklar olmayacak, yoksulluk olmayacak. Adalet olacak, kalkınacağız, işçilik olmayacak, enflasyon olmayacak, faiz olmayacak, üretimde rekabet olacak, üretimde verimlilik esas olacak, ihraca patlayacak, ithalat bağımlılığımız azalacak. Bunların aynısını Turgut Özal'da söylüyordu. Bunların aynısını ondan 20 sene önce Demirel'de söylüyordu. Bunların aynısını ondan 20 sene önce Adnan Menderes'te söylüyordu. Ya şimdi ben arkadaşlarımla beraber kurdum partiyi, bunların aynısını söylüyorsak bu tekrarın millete ödettiği bedelden utanması gereken millet mi siyaset mi? Siyaset.

20 yılda bir demokrasi tekrarı

Biz şimdi utanmadan, nasıl mahcup olmadan söyleyeceğiz bilmiyorum, milletimize şimdi adalet vaat edeceğiz değil mi? Milletimize üretim vaat edeceğiz, rekabet vaat edeceğiz, tasarruf vaat edeceğiz, Bunları vaat edeceğiz. Yüz yıllık bir cumhuriyetin, bin yıllık bir varlığın, devlet millet varlığının, 2025 yılında bir partinin diline döktüğü laflara vaat edeceğiz. Şimdi bunlar vaat edilir mi? Ayıp değil midir? Çünkü vazifesinin yapılmamışlığından doğan bir tekrar. Yani aslında kaba tekrar şu, 20 yılda bir birileri geliyor, Türkiye'deki demokrasi tekrarı. Millete diyorlar ki, efendim biz sizi kurtarmaya geldik. 20 yıl sonra millet kendisini kurtarmaya gelenlerden kurtulmak için başka birini arıyor. Yani bizi kurtarmaya gelenlerden kurtulmak için birilerini arıyoruz, ona da demokrasi demeye başladık biz. Siyaseti haddini, hududunu bileceği yere çekeceğiz.

Milleti ayakta tutan şey…

Kararsızın bu kadar artmasının yüzde 36-37 bandına gelmesinin siyasal izahı budur. Partimden memnun değilim, oy verecek yer bulamıyorum. Bu memnuniyetsizliğin üstüne, bir de aralıksız 23 yıllık bir mazeretsiz iktidarın, her şeyi her programı tatbik etmeye imkânı olduğu halde başaramayan bir iktidarın, uzun iktidarı boyunca partner değiştirerek tükettiği umutlarımız var. Yani bu kadar uzun iktidarda kendisiyle yol arkadaşlığı yapılmamış siyasal traksiyon kalmadı. Siyasetteki aşınma bir yüktür. Şu anda memleket için en korkmamız gereken şey, siyasetin ve siyasetçinin umut olmaktan çıkmasıdır. Millet düzeleceğine inanmıyorsa, daha iyisinin olabilmesini mümkün görmüyorsa, milletin yaşıma sevinci kalmaz. Çünkü milleti ayakta tutan şey daha iyisini yapabilir duygusudur. Buna da nezaret eden şey siyasettir. Eğer siyaset daha iyisini olabilir duygusunu veremiyorsa, vatandaşın önümüzdeki dönemle ilgili yaşama sevinci kalmaz.

Particilikle olsaydı

Türkiye kötü yönetiliyor. Memleketin kötü yönetildiğini düşünüyoruz. Kaynaklarının doğru değerlendirilemediğini düşünüyoruz. Birikimlerinin israf edildiğini düşünüyoruz. Kendi biriktirdiği büyük potansiyele kullanılmasının önüne parti tasubunun geçtiğini düşünüyoruz. Partili cumhurbaşkanlık sistemi de dahil bu tecrübe ettiğimiz sistemin devletin bütün kurumsal kapasitesini aşındırdığını düşünüyoruz. Partililik karşısında mülki idarenin, partililik karşısında adli bürokrasinin, partililik karşısında eğitimin, basının, akademinin çok ciddi hasar gördüğünü düşünüyoruz. Eğer partiyle particilikle bir memleket abat olsaydı, AK Parti'nin particiliğinden memleketin abat olması gerekiyordu. Olmadı. Bu yüzden siyaseti yerine çekmek zorundayız.

Sermayemiz milli olmaktan çıktı

Bir parti kavgasına değil, bir memleketi 2. yüzyılı, geçen yüzyıldan daha bol, daha bereketli, daha güçlü olsun diye plan yapabilme kabiliyeti olan evlatlarına ihtiyacı var. Bu eşeği yöneteceğiz. Önümüzdeki dönemden ümitvar olmamızın sebebi bu. Bu kadar kaynakları doğru değerlendirilemediği halde yıkılamamış memleket, bizi doğru yönetilince çok büyük güçle ayağı kaldıracaktır. 600 milyar dolar faiz ödemiş bu memleket, yıkılmamış. Kaynakları doğru değerlendirilememiş. Haraç mezar pek çok imkânı satılmış. Şu anda sermayesi artık milli olmaktan çıkmış. Mesela gayri safi milli hasla diyorsunuz ya… Bizim hasılamız hasıla ama milli değil. Gayri safi milli hasla değil, gayri safi hasıla. Hasıla gayri safi olup, milli olmadığı için üretilen zenginlik bizde kalmıyor gidiyor. Çünkü kaynaklarımızın çok büyük bir bölümü elden çıktı. Elden çıkmış kaynaklar üretilen zenginliği, vatandaşın zenginliği olma imkanından mahrum bıraktığı için bizim hasılamız milli değil.

Siyasetin konuştuklarına bak!

Sınırlarımız kevgire dönmüş, evlatlarımız hepsi madde bağımlılığın pençesinde, kimisi buradan kurtulanlar hastanede, oradan kurtulanlar memleketi terk etme hevesinde, mesleksizlik pençesinde. Ülkenin esas problemleri bunlar, siyasetin konuştuklarına bakın. Nitelikli gıda tüketemiyoruz, temiz suya ulaşamıyoruz, önümüzdeki dönem çölleşme tehlikesi var, siyasetin konuştuklarına bakın. Şunların meşguliyetlerine bakın. Kim cumhurbaşkanı olacak, ne olacaksa. Tartışmalara bakın. Yani sınırlarımızda PKK devletleri var. PKK devletleri kuruluyor. PYD ile PKK'yı birleştirmeye çalışıyor Amerika. Talabani ile Barzani'yi birleştiriyor Amerika. Bir Peşmerge Bakanlığı kurup ordu oluşturuyor Amerika. Suriye'de bir PKK devleti kurmaya yürüyor Amerika. Güneyimizde Kıbrıs'ı, Lozan ve Zürih anlaşmalarını çiğneyerek, silahlandırıyor Amerika. Bizimkilerin konuştuklarına bakın.

Millet sizin deneme tahtanız değil

Ya bu ülkenin kaderi değil. Ülke kötü yönetiliyor. Her konuda bilen evlatları var. Yani kur korumalı mevduatı iktisat birinci sınıf öğrencisine yaptıramazsınız siz. Bugün adalet diye bize sunduklarınızı hukuk birinci sınıf öğrencilerine yaptıramazsınız. İmkânımız var, sadece kötü yönetiliyoruz. İyi yönetilince memleketin ayağa kalkacağına alamet şudur. Bu kadar kaynakları doğru kullanılamadığı halde 2002'de de 17. sıradaymış memleket. Dünya ekonomisinin 17. sırasındayız. İlk 10 inanıyoruz biz. Bunun mümkün olduğuna inanıyoruz biz. Siyasetin hırsının hevesinin altında kaldık. Bu memleketi bu hale getiren şey siyasetin iş bilmezliğidir. Siyasetin hesapsızlığıdır. Siyasetin kafasına göre her işi millet üzerinde deneme arzusuna düşmesidir. Bu millet sizin deneme tahtlarınız değildir. Aklınıza her geleni çocuklarımızın üzerinde deneyemezsiniz. Çok hevesiniz varsa kendinizde deneyeceksiniz. Kendi evlatlarınızda deneyeceksiniz. Kendi şirketlerinizde deneyeceksiniz. Bu yüzden önümüzdeki döneme hazırlık yaptığımız şey, siyasetin hasımlığından, münakaşasından, dedikodusundan uzaklaştığı, hedefine odaklandığı bir siyasi mesuliyet.

Fakirliği çözmüyorlar, yönetiyorlar

Eskiden fakirliği çözmeye çalışıyorlardı, şimdi fakirliği yönetiyorlar. O yüzden çözülmüyor. Aslında sorun çözmek istemiyorlar. Sorunlarla memleketi kendilerine bağlı hale getirmek istiyorlar. Bu siyasi tahammülü bitme eşiklerine gelmiş. Memlekette Anahtar Parti umut olarak memleketin kurumsal varlığına yürümeye karar verdi. Anahtar Parti böyle doğdu. Partiyi kurmak kolaydı. Partiyi milletin kalbine ve ümidine kurmak zordu. Anahtar Parti milletin kalbine ve ümidine kuruldu. Geçmişimize hükümet dahil, hasma düşmana bakar gibi bakmıyoruz. Aynaya bakar gibi bakıyoruz, nöbet yerimize yürüyoruz, tutabildiklerini tuttular, kalana bakacağız. Yapabildiklerini yaptılar, kalana bakacağız Allah kerimdir. Bu eli belinde siyasetten yorulmuş memlekete, eli kalbinde bir kadro sunuyoruz.

Öcalan’a meclis, Özdağ’a hapis

Şimdi siz bir taraftan Evlatlarımızın 40 yıldır canına kasteden bir caniyi Öcalan'a, Umut Hakkı diyerek onu meclise çağırıyor. Özdağ'ı da Ümit Hakkı diye hapse gönderiyorsanız, bunu millet vicdanında izah edemezsiniz. Yani 40 yıldır evlatlarımızı katleden bir caniyi alana açıyor, hatta Umut Hakkı'ndan yararlanacağından bahisle meclise işaret ediyorsanız, gidiyorsunuz. Tam bunu yaparken de ifadesinden dolayı, Cumhurbaşkanlığına hakaretten dolayı çağırıp, Antalya'daki konuşmadan mesul tutup, Ankara'da değil İstanbul'da işlemlerini yapmak için İstanbul'a götürüp, sonra bu cezadan içeride çıkma imkân olunca da soruşturmayı derinleştiriyoruz diye 2021'de, yapmış konuşmalara mevzuyu uzatıyorsanız. Siz yargıyı aslında siyasetin gölgesinde bırakıyormuşsunuz algısına sebep olursunuz. Yani Türkiye'de kamu vicdanında yük olan bütün uygulamalar siyasetin şöyle sorumluluğundadır. Birtakım dosyalar kapatılıyor, zaman aşımına uğruyor. Sinan'ın, Muhsin Başkan'ın davaları, ifadelerinden dolayı insanlara disiplin cezaları veriliyor.

Teğmenlere ihraç kararı

Disiplin cezalarından ihraçlar oluyor. Siz mesela Yemin merasiminden sonra, yemin eden evlatlarınızı, disiplinsizlik yapmış olduklarını düşünüyorsanız bile ihraç ediyorsunuz. 40 yıldır evlatlarınızı öldüren bir alçağı, meclisi gösterirken bunu yaparken siyasete de bir disiplin cezası verme gereği duyuyor millet. Diyor ki siz böyle yapıyorsanız biz de siyasete bir disiplin cezası vermeliyiz, biz de sizi siyasetten ihraç etmeliyiz. Çünkü ben istersem yaparım, benim yaptığıma bir hikmet vardır. Siz ne yaparsanız yapın, sizi cezalandıracağım keyfiliği, Türkiye'nin 2025 yılında kaldıramayacağı bir keyfiliktir. Mustafa Kemal'in askerleriyiz, demiş çocuklar. Yemin etmişler. Yeminler de normal, klasik. Bu Harbiye yemindir. Efendim, emre itaatsizlik. Kendi iç disiplinine bir şey demiyorum. Ama ‘Tayyip Erdoğan'ın askerleriyiz’ denseydi mesela, bu bahse konu disiplin cezası çalışabilecek miydi? Tereddüdüdür kamuoyunda vicdana yük olan. Yani ordunun başıdır Sayın Cumhurbaşkanı. Peşinden de diyebilirlerdi ki başkomutan, sayın cumhurbaşkanım, Recep Tayyip Erdoğan'la askerleriyiz. Deseler diye, bugün bu konuştuğumuz şeyi konuşacak mıydık? Kamuoyunun vicdanında cevabını bulamadığı için büyük olan şey budur bence. Yani doğrudur, yanlıştır. Bak bir şey demiyorum ama mekanizmanın, millet vicdanında karşılığının bu olmasıdır, adaletin üstünde yük.

Her başınıza geleni, milletin başına gelsin diye mi uğraşıyorsunuz?

Tayyip Bey şiir okudu diye zindana girmiş, kendisi ötekileştirilmiş, hanımefendi başbakan iken GATA’ya girememiş mesela. Kendi inancından dolayı örselenmiş, kendisine parmak sallanmış bir siyasi gelenekten geliyor. Ve iktidar davetinde milletin onu açtığı alan şöyle bir alandır. Sen ötekileştirildin, milleti ötekileştirme. Sen şiir okudun diye zindana girdin, senin yönettiğin ülkede kimse şiir okudu diye zindana girmesin. Sen fikrinden dolayı partin kapatıldı, senin yönettiğin ülkede kimse fikrinden dolayı partisinin kapatıldığını görmesin. Yani Tayyip Bey'in iktidar mesuliyeti şudur. Başına gelenlerin, başkalarının başına gelmeyecek memleket kur bize. Yani her başınıza gelenin milletin başına gelsin diye niye uğraşıyorsunuz? Yani size yapıldı, biz de bize yapılanları yapacağız demek gibi bir keyfiliğe döndü memleket yönetimi. Dolayısıyla doğru bulmuyoruz. Devletin milletiyle bağını güçlendiren yegane husus adalettir. Eğer sizin adaletle ilgili tasarruflarınızdan devletin milletle arası açılıyor, milletin devlete güveni kalmıyorsa, bu sizin memleketi keyfi yönettiğiniz gibi bir algıya dönüşüyorsa, bu devlet-millet beraberliğini temsil edemiyorsunuz, yönetemiyorsunuz, adaleti siyasetin gölgesinde bırakıyorsunuz demektir. Bu yüzden bu standartlar, Tayyip Bey'in 2002'de vaat ederken milletine vaat ettiği hiçbir standarda uymuyor. Ben yaşadım, siz de yaşayın. Ben gördüm, siz de görün. Benim canımı çıkardılar, ben de sizin canınızı çıkaracağım standartlar gibi. Ters algılanmış gibi.

Erken seçim tartışmaları

Erken seçim beklemiyorum aslında. Erken seçim bir mecburiyet haline gelebilir diye endişelerim var. Yoksa Sayın Cumhurbaşkanı'nın siyasi pratiği almış olduğu bir hakkı biraz daha erkene çekerek kaybetmek üzerine değildir. Tayyip Bey son anına kadar bütün haklarını kullanmayı seven bir siyasetçidir. AK Parti'nin şu anda ihtiyacı olan şey güç değildir. Yani AK Parti sandıktan bir daha çıkınca bugün elindeki kudretten daha fazla kudret çıkaramayacağına göre her şeyi yapma imkânı, her şeyi yapma kudreti sayısal olarak da siyasal olarak da ellerinde varsa bir hükümetin ikinci seçime gidip riske atacaktır bunu. Erkene alma mecburiyeti, bir daha seçilme hakkını sağlama almak için belki konuşuluyor. Onun için de başka bir metodoloji çalışıyor galiba şu anda. Yani bir daha seçilmesinin önünde, arkasında ne var. Herkes bir şey demeye başladı. Ona bir formül bulmaya gayret edecekler. Bütün bu anayasa tartışmaları dahil, bunun bir tarafında da bir daha seçilme imkanları falan kullanıyor olabilir. Ben erken seçim bekliyor muyum? Beklemiyorum. Erken seçime mecbur kalınabilir diye endişe ediyorum sadece.

Yüzde 5 alamaz, 52 alıyor

Bu kadar sorunu olan memlekette normal şartlarda iktidarın karnesi yüzde 5 alamaz. Bu karne yüzde 52 alıyor. Bu kadar sorunla memlekette iktidar olmak isteyen muhalefetin oy derdi olmaz normalde. Muhalefetin oy derdi varsa memlekette muhalefette de çok ciddi sorun var demektir. Bu yaşadığımız sorunlar onu gösteriyor. Bir ülkede bu kadar enflasyon, bu kadar faiz, bu kadar işsizlik, bu kadar eğitimsizlik, bu kadar adaletsizlik olan memlekette muhalefetin iktidar olamamasının sebebi iktidar mıdır yani? Kendisidir.

Umut alametidir

Fakirlik zamanı, yokluk zamanı, darlık zamanı, geçimsizlik zamanı, geçimin zor olduğu zamanlarda siyasetçiye tebessüm olmaz. Siyasetçiye kahır garez olur. Ben dün Samsun'da bana tebessüm gördüm. Siyasetin, siyasetçinin tebessümle milletinle buluşabilmesi umut alametidir. Bu benzer şeyi 2000'lerde de görmüştüm ben. Şu anda Türkiye'nin şartlarının 2000'lere benzediğini düşünüyorum. Memleketin 2002'ye gider gibi 28 seçimlerine gittiğini düşünüyorum. İktidar, muhalefet ayırmıyoruz. Siyaset bizim için sadece oy almak, sandıktan çıkmak değil. Herkesin hak diye bağırdığı, benim hakkım yeniyor diye bağırdığı bir memleket panoraması var. Herkes bağırıyor. Yani bağırmayan çok az insan var Türkiye'de bizim durumumuz iyi diye. Bu kadar hakkın göz ardı edildiği, memleketlerde kalitesiz bir yönetim vardır.”